1 Aralık 2009 Salı

6.KADINLAR SALTANATI!..

Osmanlı’da da kadınlar kınalı parmaklarını devlet işlerine sokmuşlardı.. Bunların yönetim yeri haremdi. En güçlü kadın, Padişahın annesi olan “Valide Sultan”idi. Sistem Haremin yönetimi tamamen valide sultanın yönetimine bırakılmıştı. Bu nedenle Padişahın karısı olan Haseki Sultan ile Paişahın annesi olan valide sultanlar arasında, kendi “şehzade”lerini tahta geçirmek için büyük mücadele yaşanırdı. Dışarıya tamamen kapalı olan bu bölüm Osmanlı yaşamının belki de en gizemli yönlerinden biriydi. Haremle ilgili olarak yaşanan çeşitli entrika ve olaylar imparatorluğun en gizemli ve en önemli olayları arasındadır. Biz de bu olaylardan sadece kısa bir bölümünü, ulaşabildiğimiz kaynaklardan öğrenebildiğimiz kadarını yansıtmaya çalışacağız.
Yavuz Sultan Selim Han'ın eşi ve Kanuni'nin anası Hafsa Hatun'un vefatına dek saraydaki kadınlar siyasi işlere hiç karışmamış, yöneticilerle hiç yüz-göz olmamışlardılardı. Hafsa Hatun’un vefatından sonra Kanuni'nin gözdesi Hurrem Sultan, Harem-ı Hümayunda hakimiyyet kurmuş, bu hakimiyyetini pek ilerilere götürerek saraydaki kadınlar saltanatının kurucusu olmuştur!..
Hürrem Sultan,
Osmanlı padişahıyla nikahla evlenmiş tek kadın olarak bilinir. Bazı kaynaklarda Leh asıllı Yahudi bir ailede doğduğu, asıl adının Roxelanne'dı (Alexandra Lisowska) olduğu, bazı kaynaklar da aslen Polanyalı /Leh olup, Rutenya şehrinde doğmuş, bir piskoposun kızı olarak geçer.

Güzelliği nedeniyle küçük yaşta bugünkü Ukrayna sınırları içinde bulunan Rohatyn şehrinden kaçırılmış, Kırım Hanı tarafından Osmanlı sarayına sunulmuş, sarayda özel bir eğitim görmüş, dişiliği, zekası ve becerisi ile padişahın dikkatini çekmişti.
Hürrem Sultan saraya geldiğinde Kanuni'nin cariyelerinden biri olan Gülbahar Sultan'dan doğma şehzade Mustafa vardı. Mustafa çok sevilen Veliaht Şehzade idi. Mustafa'nın Kanuni'den sonra padişah olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Bu da Gülbahar Sultan'ın Valide Sultan olacağı anlamına geliyordu. Oysa Hürrem Sultan her bakımdan Gülbahar Sultan'ın önüne geçti ve Kanuni'nin güven ve sevgisini kazanarak onun nikahlı eşi oldu. Kızı Mihrimah Sultan'ı Vezir-i Azam Rüstem Paşa ile evlendirerek Vezir-i Azam'la bir ittifak oluşturdu. Yeniçeriler tarafından çok sevilen Şehzade Mustafa'nın padişahlığını önlemek ve kendi oğlu olan Şehzade Selim’i tahta geçirmek için Mustafa’nın ortadan kaldırılması gerekiyordu. Hürrem Sultan Rüstem Paşa ile birlikte Şehzade Mustafa’nın Kanununi’nin çadırında, Kanuni tarafından boğdurulmasını sağladılar. Kanuni boğdurduğu oğlunun başucunda hüngür hüngür ağlamıştı. Diğer şehzadeleride ortadan kaldırtarak hükümdarlığa tek aday şehzade Selim kalmıştı. Hayatını içki ve zevk alemlerinde geçiren Şehzade Selim Padişah oldu.
Devlet yönetiminde etkili olan Hürrem Sultan, İran savaşını desteklemiş, Ruslar ve Lehlerle barış içinde kalmasını sağlamıştı. Aldığı rüşveti Hürrem’le paylaştığı herkesçe bilinen Rüstem Paşa Vezir-i Azam’lıktan alınmış, Hürrem’in baskısı ile tekrar makama iade edilmişti.
Kanuni'nin kadınların devlet işlerine karışmasına göz yumması Osmanlı’nın duraklamasını kolaylaştırmıştı. Ayrıca Kanuni’nin Lehistan Kralına gönderdiği mektuplarda krala "kardeşim" diye hitap etmesi, Avrupalının "Muhteşem Süleyman" diye andığı ihtişamına gölge düşürmüştü...
Hürrem Sultan eşi Kanuni Sultan Süleyman'dan önce 52 yaşındayken ölmüş ve oğlu II. Selim'in tahta çıkışını görememişti.
Nurbanu Sultan,
Osmanlı padişahı ikinci Selim'in eşi olarak Haseki Sultan, üçüncü Murat’ın annesi olarak Valide Sultan olmuştu. Nur Banu 10 yaşlarında Osmanlı korsanları tarafından kaçırılmış ve İstanbul'da dönemin en ünlü köle tacirlerinden birine satılmıştı. Adı ve kaçırıldığı ülke kesin olarak bilinmemekle birlikte Osmanlı kaynaklarında Yahudi bir ailenin çocuğu olduğundan bahsedilirken bazı tarihçiler onun Venedikli olduğunu iddia ederler. Henüz çocuk yaşta kendisini sarayda bulan küçük köle kız saraydaki diğer hizmetçiler gibi eğitimden geçirilir. Hürrem Sultan'ın dikkatini çeker. Bu zayıf çelimsiz kız zekasıyla Hürrem'i çok etkiler ve Hürrem Sultan tarafından Manisa sancağına eğitime yollanır. Birkaç yıl sonra Hürrem Manisa sancağını ziyareti sırasında sarayın bahçesinde gezerken uzun boylu hafif balık etli ve mükemmel gözlere sahip bir kız görür, kızın güzelliği Hürrem’i o kadar etkiler ki Haseki Sultan uzun süre kendine gelemez hemen yanına çağırdığı kızın uzun yıllar önce İstanbul'dan yolladığı o kız olduğunu öğrenince çok sevinir. O andan itibaren Hürrem Sultan'ın aklında tek bir düşümce vardır bu kız mutlaka oğluyla evlenmelidir. Hürrem kızın geleceğinden o kadar emindir ki onun adını "Nurbanu" koyar yani tanrının ışığını saçan kraliçe.
Hürrem'in dediği olur Nurbanu Hürremin oğlu Şehzade Selim (Sarı Selim) ile evlenir. Selim Nurbanu'yu ilk defa evlendikleri gün görmesine rağmen ona büyük bir aşkla bağlanır. İkinci Selim tahta geçer, Nurbanu da padişah karısı olur.. Selim'in hayatına ilerleyen yıllarda pek çok kadın girsede hiç biri Nurbanu'nun Selim üzerindeki etkisini kıramaz. Selim ve Nurbanu'nun oğlu Üçüncü Murat, Selim'in ölümüyle Osmanlı padişahı olur ve Nurbanu hayatına valide sultan olarak devam ederken Hürrem'den sonra uzun yıllar Osmanlı imparatorluğunu kapı arkasından yönetir. Yaşlılığında oğlunun karısı Safiye Sultan ile haremde girdiği hakimiyet mücadelesiyle adından söz ettirir. Öyle ki Nur Banu Sultan Safiye Sultan’ı oğlu Murat’ın gözünden düşürmek için, Murat’a her gün daha güzel ve daha genç cariyeler sunar, içki ve eğlence alemleri düzenler, padişahın sayısını bilmiyecek kadar çocuk sahibi olmasına neden olur.
Bir Yahudi dönmesi olduğu ifade edilen Nur-Banu Sultan Yahudi’nin Saraya girmesini temin etmiştir.'.. İkinci Selim devrinde Salamon oğlu Yasef Nassi, Nur-Banu Sultan sayesinde saraya girmeye başlamış ve iddia edildiğine göre banka açacak kadar zengin olmuş, Nakşa Dukalığını elde etmiş, daha sonraları Sarayın mali işlerini ele geçirmeğe muvaffak olmuştur!..
Nur-Banü Sultanın Harem'de kurduğu kadınlar hakimiyetine Sokollu Mehmed Paşa'nın karısı Esma - Han Sultan da katılmıştı, Üçüncü Murad, Sokollu'yu hiç sevmediği halde, kadınların etkisinden çekinerek Sokollu'yu azl'edemeyip onu parayla tutulup derviş kılığına sokulan bir yeniçeri tarafından hançerlenerek öldürülmesine neden olmuştu.
. Nur-Banu Sultan, hakimiyyetini kocası İkinci Selim devrinde olduğu gibi. oğlu Üçüncü Murad'ın saltanatı yıllarında da Valide - Sultan olarak yürütmek istemişse de. Bunu başaramamış, Safiye Sultan’a yenik düşmüştü.
Safiye Sultan, “Nurbanu'yu ilk defa kırklı yaşlarının ortasında görmüştüm. İlerlemiş yaşına rağmen benim o ana ve bugüne kadar gördüğüm en güzel kadındı'. Sözleriyle Nur Banu Sultan’ın güzelliği tescil etmiştir. Nurbanu Sultan oğlunun saltanatı sırasında öldü.
Safiye Sultan,
Italyan asıllı ıdı. Korfu valisinin kızıydı. Manastır’da yetişmiş, kültürlü bir asilzade idi. Korsanlar tarafından kaçırılıp, İstanbula getirilmiş, köle pazarında satışa sunulmuş, harem ağaları hareme cariye olarak satınalmış, saraya getirmişlerdi. İri badem gözlü, kumral saçlı, boyu endamı ve güzelliği Nur Banu Sultan’ı mest etmişti. Nur Banu on altı yaşında şuh bir köle olarak karşısına çıkan Safiye’de köleden çok bir asilik bulmuş...Safıye’nin güzelliği karşısında onun da gozleri kamaştı ve oğlu Şehzade Murat’a hedıye olarak Manısa’ya gondermişti. Hiç bir cariyeyi yatağına sokmayan Şehzade Murat Safiye’nin güzelliğine hayran olmuştu. Safiye Müslüman olup, azad edildi, Şehzade Murat ile evlendi. Safiye Haseki Sultan olup, Şehzade Mehmet ve Asıye Sultan olmak üzere iki çocuk annesi oldu. Her cariyeye nasip olmayan, Osmanlı Sarayına Veliaht Şehzade anası olma başarısını göstermiş oldu. Safiye Sultan sadece güzelliği ile öne çıkmamış, islamiyeti çok iyi öğrenmiş, Osmanlı geleneğine son derece bağlı kalmıştı.
Sultan Murat Han günlerini cariyelerle geçirirken, Safiye Sultan Devlet idaresindeki boşluğu, kültürü ve siyaseti ile doldurmuş, iç ve dış politikaya yön vermişti. Avrupa’yı bilen, Safiye Sultan’ın büyük etkileri olmuştu. siyasi ve ekonomik yönde devlet yararını dikkate alan Safiye Sultan’a içerde ve dışarda karşı olanlar çok olmuştu. Islamiyet’e ve devletine bağlılığı avrupalının da hoşuna gitmemişti.
Safiye Sultan’ın gönlünde “Valide Sultan” olmak yatıyordu. O Sultan Murat Han’’a olan aşkından ve Osmanlı’ın kıtalar hakimiyetinden çok, “Valide Sultan”lık gücünü kullanmaya seviyordu.
Nurbanu Sultan haremin en güçlü kadını olma sıfatını yavaş yavaş kaybetmeye başlamış, giderek Safiye öne geçmişti. Nur Banu gelinine yenik düşmüş, bu mücadele Nurbanu Sultan’ın ölümüne kadar sürmüştü.
Murat Han’ın ölümünden sonra oğlu üçüncü Sultan Mehmet Han padişah olunca, Safiye Sultan da, Valide Sultan olarak yani padişahın annesi olarak hem padişah üzerinde, hem haremde, hem de devlet yönetiminde etkinliğini sürdürmüştü.
Esther Kira adlı Yahudi kadın Safiye Sultanın yıldızının parlaması üzerine onun emrine girmiş ve Yahudinin mali meselelerdeki kirli işleri had safhayı bulmuştu. Haremdeki kadınlar saltanatından kuvvet alan bu kadın faaliyetini yürütebilmek için güya Müslüman olup, Fatma adını alması kimseyi inandırmamıştı.
Mahpeyker Kösem Sultan,
Bir Rum papazının kızıdır. Asıl adı Anastasya veya Nasya’dır. Küçük yaşta yetim kalıp Bosna Beylerbeyi tarafından Sarava takdim edilmiş, Haremdeki tahsil ve terbiyesini müteakip, Üçüncü Mehmed'in oğlu Birinci Ahmet Han’a haseki olmuştur.
Birinci Ahmed cülüsundan hemen yirmi gün sonra Venedikli Safiye Sultanın Topkapı Sarayı'ndan Eski-Saray'a taşınmasının (ki saltanat değişikliklerinde bu nakil adettir) peşinden Harem-i Hümayüna hakim olmuş, böylece İmparatorluk Safiye Valide Sultanın
müdahelesinden kurtulurken , Kösem Sultanın korkunç İcraatı başlamıştı!..
Kocası Birinci Ahmed, oğulları Dördüncü Murad ve Sultan İbrahim'le torunu Dördüncü Mehmed devirlerinde elli yıla yakın kınalı parmaklarını devlet işlerine sokmasını becerebilen bu ihtiraslı kadın, Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişahın kulları tarafından şehit edilmesine sebep olmuş ve elini kana bulamıştır.
Mahpeyker Kösem Sultan, şer'an saltanat ve hilafeti caiz olmayan Birinci Mustafa'nın tahta çıkartılmasını!.. Daha sonra akli dengesizliği dolayısıyle hal' edilmesini, Onun yerine ikinci Osman (Genç Osman) nın, hakkı olan saltanatı elde etmesini sağlamıştı. Genç Osman Mahfirüze Sultan'dan doğduğu için Kösem Sultan, kendi oğullarından Dördüncü Murad'a taht yolunu açabilmek için nice oyunlarla Genç Osman'ın başını yemişti...
Mahpeyker Kösem Sultan oğlu Dördüncü Murad'ın tahta çıkmasiyle Valide Sultan payesini kazanıp saltanat naibesi (padişah vekili) olmuştu!.. Sultan Dördüncü Murad Han'ın saltanatının ilk sekiz sene, sekiz ay, yirmi sekiz günü, anası Kösem Sultanın saltanat naibeliğiyle geçmiş ve bu müddet içinde Devletin işleri Kösem Sultan'la yardakçıları elinde kalmıştı.. Topkapı'nın karmaşık hiyerarşisinin en üst basamağına çıkışında ki başarısının sebebi sadece doğru zamanda, doğru yerde olması değildi. Bu konuda en önemli neden keskin zeka ve anlayış kabiliyeti ile şartları en doğru şekilde kullanması rol oynamıştı. Dillere destan güzelliği ise ayırdedici olarak kabul görmemelidir. Zaten Osmanlı Saray Haremi'nde güzelden geçilmez, çirkin kadının buraya girmesi düşünülemezdi.

Osmanlı Tarihi'nin hiç bir döneminde, başka bir kadın, onun nüfuz ve kudretine erişebilmiş değildi. Çünkü, sadece Valide Sultan değil, aynı zamanda naibe-i saltanat da olmuştu.Yani taşıdığı saltanat mührü sayesinde, devletin karar mekanizmasını avuçları içine almıştı.
Bir isyanı bastıran Dördüncü Murad, bu tarihte anasının vesayetinden de kurtulmuş ve Sultan Dördüncü Murad Han olarak, tarihimizdeki örflü ve önemli icraatını saltanatının bu ikinci devresinde gerçekleştirmişti. Devlet demek o demekti ve genç padişah başka annelerden olan kardeşlerini öldürttüğü zaman ağzını bile açmadı, hatta gayet memnun oldu. Murad arkasında bir iz bırakıp 28’ine daha yeni bastığı günlerde hayattan göçüp gitti.
Mahpeyker Kösem Sultan, fırsat kolluyordu. Ne zaman ki aslan oğlu, yüce Han, cihan padişahı IV.Murad son nefesini verip, “tahta geçmem” diye direnen Veliaht Şehzade İbrahim'in saltanatı başladı…Kösem de o zaman rahat nefes aldı. 58 yaşına gelmiş olmasına rağmen, 'Valide-i Muazzama' ünvanı ile dahi yetinecek bir kadın değildi hala.

Tarihimize yanlış olarak "deli " diye geçen Sultan İbrahim sekizbuçuk sene kadar devam eden saltanatından sonra tahttan indirildi. Bu sürede devlet idaresine hakim olan Kösem Sultan,
yerine yedi yaşındaki torunu Dördüncü Mehmed çıktı ve Kösem gene iktidarda kaldı. Ama sabık padişahın hayatta olması hem çocuk hükümdar, hem de Kösem için her an bir tehlikenin varolması demekti ve Kösem, tehlikeyi bertaraf etmek için, Topkapı Sarayı’nın küçücük bir odasına kapatılmış olan oğlu İbrahim’i boğdurarak öldürttü! Hatice Tarhan Sultan farkındaydı.

Kösem Valide Sultan,Torunu Dördüncü Mehmed'in tahta çıkmasında da rol oynamış ve yedi yaşının içinde tahta çıkan torunu devrinde de saltanat vekilliği yapmıştı
Kösem, Türk Tarihi'nin en büyük kadınlarından değildi belki, ama en ünlülerindendi. Yaşamı Osmanlı taht sisteminde facialara yol açsa da, Osmanlı Devleti yıkılıncaya kadar onun soyundan gelen padişahların yönetime geçmesini sağlamıştı.

'Valide Sultan da Hata Yapar!!!
Hatice Tarhan Sultan,
Düördüncü Murat öldüğünde Sultan İbrahimden başka Osmanlı Hanedanının soyunu sürdürecek kimse yoktu. Sultan İbrahim’in ilgi ve sevgisini kazanan Ukrayna uyruklu Tarhan Sultan 12 yaşında Kırım Atlılarının eline düşmüş, Osmanlı sarayına hediye edilmiş, Haremi Humayunda mükemmel bir tahsil ve terbiye görmüştü..
Hatice Tarhan Sultan İbrahimden 12 yaş kadar küçüktü akıllı terbiyeli ve iyi kalpliydi. Kösem onu önemsemiyordu. Tarhan Sultan14 yaşında anne oldu. Şehzade Dördüncü Mehmet’i... doğurarak haseki Sultan oldu. Sultan İbrahim’in ilk yılları son derece hoştu. Fakat Kösem Sultan menfaatlerine ters düşünce öz oğlu Sultan İbrahim’i bile saltanattan uzaklaştırma yollarını düşünerek oğlunun sonunu hazırlamaktan çekinmedi.
Tahta 7 yaşındaki Sultan İbrahim’in büyük oğlu Dördüncü Mehmet Han geçti. Annesinin hiçbir nüfuzu yoktu. Babaannesi Kösem Mahpeyker Sultan Saltanat naibesi oldu “Valide-i Muazzam” Büyük Valide Sultan ünvanlarıyla tahta oturdu.
Devlet sıkıntı içine girdi.
Son derece iyi niyetli olan Tarhan Sultan ile Kösem arasında mücedele başladı.
Kösem, oğlunu gözünü kırpmadan ortadan kaldırmış ama kendisi için daha tehlikeli olan bir başka saraylıyı hiç de önemsememişti: Torununun annesini, yani gelini olan Hatice Tarhan Sultan’ı... Gelinle kaynana iktidar için birbirlerini kollamaya başlamışlardı. Asker Kösem’in, halk Tarhan Sultan’ın arkasındaydıYeniçeri Ağaları ve vezir vüzera Kösemi tutuyordu. Gene de Hatice Tarhan galip geldi. Valide-i Muazzam ihtiraslarının kurbanı oldu. Hatice Tarhan Sultan adamlarını Kösemim Topkapı Sarayında ki odasına soktu. Adamlar, Yetmişine merdiven dayamış ‘Büyük Valide’nin önce gırtlağını sıktılar ama canını bir türlü alamayınca odunla kafasına vurdular, sonra da “Ne olur” ne olmaz, işi garantiye alalım diyip ibrişim bir perde ipiyle boğdular...

Devlet, Mahpeyker Kösem Sultan’dan geriye kalan herşeye elkoyup ‘valide-i muazzama’ya dillere destan bir cenaze merasimi de yaptı ama olup bitenlerin üzerinden birkaç gün geçtikten sonra öğrenilenler herkesi şaşırttı: Oğlunu gözünü kırpmadan öldürten ve torununu da yoketmek üzereyken ortadan kaldırılan Kösem Sultan meğerse büyük bir hayırseverdi, fakirlere analık ediyordu ve öldürüldüğü gün sadece İstanbul’da 25 bin kişi aç kalmıştı!
Tarhan Sultan Haremi Humayunda kadınların asla siyasete karışmamaları gerektiği terbiyesini öylesine kurdu ki Osmanlı saltanatında sonuna kadar bu terbiye devam etti. Bu surette Hurrem-Safiye-Kösem sistemini ve kadınlar saltanatını tamamen yıktı.
Kösem Sultanın öldürülmesinden sonra Turhan Hatice Sultan saltanat naibesi olmuştu. ki, bu Valide Sultanın devlete zararı, diğerlerine nisbeten daha az olmuştu.
Osmanlı Sarayındaki kadınlar saltanatının kurucusu Hurrem Sultan, onu takip eden Nur-Banu Sultan, Safiye Sultan, Mahpeyker Kösem Sultan gibi kadınlar, nice entrikalarla Osmanlı’nın duraklama ve çöküşünü kolaylaştırmışlardır.
M. Müftüoğlu "Yalan Söyleyen Tarih Utansın"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder