1 Aralık 2009 Salı

49.KELLE KOLTUKTA 50.FACİAYA DOĞRU 51. DEVLET BAŞA KUZGUN LEŞE

Genç Osman'ın Levh-i Mahfuz'da yazısı boyle yazılmış...

Genç Osman'ın yaptığı ve yapmak istediği yenilikler vardı. Bu yenilikler şimdiye kadar hiç bir padişah, vezir, şeyhül islam veya bir başka yöneticinin düşünemediği, düşünse bile yapmayı aklından bile geçiremediği, aklından geçirmeye bile cesaret edemediği yeniliklerdi. Bunlardan bazıları şunlardı:

Genç Osman ataları Yavuz Sultan Selim, Kanuni gibi şanlı zaferlere imza atmak, imparatorluğun sınırlarını genişletmek istiyordu. Bunun için sağlam ve disiplinli bir ORDU'su olması gerekiyordu. Elindeki ordu çürümüş, cesareti tükenmiş, hantal ve ulufeci bir orduydu. Ulufeden başka her şey onlar için bir angarya sayılırdı. Yeniçeri ve sipahi ocaklarının ortadan kaldırılmasını aklına koymuştu!!!.
Seferoğlu Solak Hüseyin Nev'i: "saadetlü Padişah Yeniçeri ve kapı kulu olan Sipahi taifesin kırıp, Etrak'ten (Türkler'den) sekban ve Türkmen'den cündi (asker) yazmak hevasına düşüp, Anadolu semtine geçmeğe hazur ve amade" olduğunu zikreder. Anadolu da yaşayan göçebe Türkmenler ve Mısır Memlüklu'larından asker yazıp, bu yeni orduyla başta Yeniçeriler olmak üzere bütün ocakları söndürmek istiyordu. Anadoludaki Beyliklere bu şekilde asker yazmaları için ferman gönderdiği biliniyordu.
Genç Osman'ın bir ordu subayı gibi iki de bir yeniçeriyi yoklama yapması, ocak ağalarına (generallere) güvenmemesi, en küçük bir disiplinsizliğe karşı bir çok asker ve subayı öldürterek cezalandırması Padişahla ordunun, kapıkulu ocaklarının arasını iyice açmıştı.
Asker yoklamalarında; ocağa verilen asker maaşı kışlada ve savaşta bulunan asker sayısından, daha çok çıkmıştı. Fazladan verilen paralar kesilmişti. Bu paralar ocak yöneticileri tarafından kullanıldığı için, parası kesilen yöneticiler Genç Osman'a hayıflanmaya başlamışlardı.

İlmiye sınıfı (ulema) ile de arası açıktı. Aslında ulema aklını kullanmıyor, siyasete bulaşmış, makam, para va hırs peşindeydi. Genç Osman'ın çevresinde; Fatih'in Yavuzun çevresindeki ulema da yoktu.Genç Osman, Hocası Ömer Efendi'ye "Meşihat" payesi vererek Şeyhül İslamın üzerinde nüfuz ve yetki vermişti. Ayrıca, ulemanın arpalıklarını kesip, yetkilerini de kısmıştı. Bu hareketler Kayınpederi Şeyhül İslam Esat Efendiyi hayli gücendirmişti. Aslında Esat Efendi, kızı ile Genç Osmanın evlenmesine de karşı çıkmıştı, ancak padişaha direnemeyip evliliğin gerçekleşmesine rıza göstermişti. Ayrıca şer i kanunların bazılarını uygulamadan kaldırmak suretiyle, ilmiye sınıfının görevlerini kısmış, onları yalnızca fetva ve ibadetle meşgul olmaya yöneltmişti..

Saray; Saray entrikanın kaynadığı bir kazandı. Burada insanlar bir birinin kuyusunu kazmakla meşguldü. Valide Sultanlar baş aktörlerdi; Sultan Mustafa'nın annesi Valide Sultan ve Dördüncü Murat'ın annesi Valide Kösem Mahpeyker Sultanlar çocuklarının padişah olması için vezir, vüzeraya yanaşıyor, ulemadan yeniçeri ağalarına kadar her yerden ve her kesten destek almaya çalışıyor, paradan, makam ve mansıba kadar her türlü teklif ve taahhütte bulunuyorlardı. Genç Osman bozulmuş olan saray geleneklerini değiştirerek, "Harem-i Humayun" u tasfiye etmek, hanedanın erkeklerinin Türk ailelerinden kız alıp, nikahlı olarak evlenmelerini sağlamak istiyordu. Kendisi de Türk ailelerinin kızlarıyla evlenmişti.

Fatih kanunnamelerinin eskiyen ve uygulama imkanı kalmayan maddelerinin değiştirilmesini düşünüyordu.


Genç Osman sade elbiseler giyerdi. Halkın görmeyi beklediği süslü ve kıymetli kıyafetlerden sıkılırdı. Sık sık tebdili kıyafetle İstanbulu gezer, akşamları meyhanelere gider, yakaladığı yeniçeri ve sipahileri gemiye koyup, ayaklarına ağırlık asıp denize attırırdı.


Payitaht (Başşehir) i İstanbuldan kaldırıp, Anadoluya, daha güvenli bir yere taşımayı aklına koymuştu.

Genç Osman bütün bunları gördü ve ordudan ulemaya, saraydan vüzeraya bir dizi yenilik yaptı. Her yenilik ses getiriyordu. Bilhassa ordunun yenileşmesi hareketi taşların yerinden oynamasına sebebp olacaktı.
Aldığı Beddua,
Genç Osman Lehistan seferine giderken, kendisinden birkaç ay küçük kardeşi Şehzade Mehmet’in, kendine rakip olacağından korkuyordu. Şehzade Mehmet'in ortadan kaldırılması gerekiyordu. Bunun için Şehül İslam Esat Efendi'den fetva istemişti. Esat Efendi bu suçlama ile kardeş katlini meşru görmüyordu. Bu nedenle istenen fetvayı vereyi nefretle reddetmişti.
Şeyhül İslamlıkta gözü olan Rumeli Kazaskeri Mehmet Kemalettin Efendi'ye başvurdu. Kemalettin Efendi önce reddetti. Sonra Osman’ın baskısına dayanamayıp, biraz lafı dolaştırarak ve "suçlu ise" ifadesini koyarak istenen fetvayı verdi.
Şehzade Mehmet, cellatları görünce, öldüreceğini anlamış, ölümün soğuk yüzü karşısında “Osman, dilerim Allah’tan hayat ve saltanatından mahrum ol, beni nasıl öldürüyorsan, seni de öyle öldürsünler!” diye beddua ederek bağırmıştı. Şehzade Mehmedin suçsuz yere öldürülmesi insanların, Mehmed'e acımasına, Osman'a öfkelenmesine neden olmuştu.

Bin Altı Yüz Yirmi bir yılında görülmemiş bir kış yaşanmıştı. Haliç donmuştu. Galata ile istanbul arası yaya geçilmişti. Tarihin en şiddetli kışlarından birini yaşayan İstanbul'da, boğaz da donmuş, Üsküdar ile İstanbl arasını yürüyerek geçenler olmuştu.
Aynı yılın 21 mayıs günü güneş tutulmuştu.. Halk senelerce görülmemiş bir soğuktan sonra, güneşin tutulmuş olmasını çok önemsemiş, "kötü şeyler olacak" ına inanmaya başlamıştı.
Ancak Genç Osman bunu "hurafe" olarak nitelendirip Halkın inanç ve duygularına önem vermemişti. Genç Osman tutucu muhitlerde "dinsiz" diye anılmaya başlanmıştı.




Gördüğü Rüya,

Genç Osman'ın 10 mayıs gecesi gördüğü rüya, yapmayı dş Eyup Sultan'ı ziyaret ederek kurbanlar kestirip sadakalar dağıtmıştı ündüğü refornmların doğruluğu konusunda şuur altında, kendi nefsiyle büyük bir mücadele halinde olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Genç Osman rüyasında, sırtında zırh olduğu halde, savaş kıyafetiyle tahtına oturmuş, Kuran okurken; birden karşısına Hz. Muhammet çıkmış, sırtından zırhı, elinden Kuran'ı alıp,
-Sen buraya layık değilsin” demiş, eteğinden tutup çekmiş. Ve bir tokat atmış. Osman ayaklarına kapanarak şefaat dilemek istemişse de Hz.Muhammed buna müsaade etmemiş. Dehşete düşen Genç Osman bu müthiş rüyanın etkisinden titreyerek uyanmıştı. Ömer Efendiye, Şeyhül İslama ve Şeyh Aziz Mahmut Hüdayi'ye rüyasını anlatmış.
Rüyanın yorumunu; Hoca Ömer Efendi din ve devlet için hayırlı projeleri hakkında teredüte düştüğü için Peygamber tarafından uyarıldığını şeklinde yapmış, babası Sultan Ahmet Han'ın da Şeyhi olan Üsküdarlı Şeyh Aziz Mahmut Hüdai Efendi İstanbuldan ayrılmasının büyük felaketlere yol açacağını uzun uzun ve manidar bir şekilde anlatmış. Ancak bu uyarılar hiç bir sonuç vermemişti. O aklına koyduğu şeyleri,kimseyi dinlemeden, kimseden yılmadan, kimseden korkmadan, gençliğinin verdiği dinamizm ile, gençliğin direnişiyle başarmayı düşünüyordu. Eyup Sultan'ı ziyaret ederek kurbanlar kestirip sadakalar dağıtmıştı.

Genç Osman bütün bunları gerçekleştirmek ve bir müddet İstanbuldan uzaklaşmak için Hacca gitmeye karar vermişti. Oysa hiç bir Padişah hacca gitmemişti. Hem aylarca payitahttan uzak kalacaktı, hem de Hac yolu pek tekin değildi. Başta Şeyh Hüdai Efendi olmak üzere, Şehül İslam, Veziri Azam, hatta hocası Ömer Efendi bile bu yolculuğu doğru bulmuyordu. Ama bu Genç Osman'dı, kararından kimse caydıramzdı, caymadı da. 18 mayıs günü, güneş doğarken padişah tuğları Üsküdar'a dikildi ve Hac yolculuğu resmen ilan edilmiş oldu. Eski Veziri Azam Ohrili Hüseyin Paşa saltanat naibi olarak İstanbulda kalacaktı. Güvendiği beşyüz yeniçeri ile bin kapıkulu sipahisi, yüz kişi kadar da divan katibi ve saray mensubu alacaktı yanına. Oysa Osmanlı geleneğinde padişah İstanbul dışına çıkarken kapıkulu askerlerinin tümünü yanına alırdı. Genç Osman askere güvenmediği için, yola bin beşyüz askerle çıkacaktı.

















































50.FACİAYA DOĞRU

Yeniçeri "kazanı kaldırmıştı" da, Genç Osman ocağı söndürememişti.

Tuğların Üsküdar'a dikilmesinin duyulmasından bir iki saat sonra yeniçeri ve sipahiler Fatih camiine dolmuşlar, ileri gelen ulemayı oraya davet etmişlerdi. Fakat ulema Sultanahmet Camiinde toplanmak istediğinden askere bu yolda haber gitmiş ve yeniçeri Fatih Camiindeki duadan sonra İstanbul sokaklarında sel gibi akarak Atmeydanını doldurmuştu.
" Padişahlara hac lazım değildür.Yerinde oturup adl eylemek (adalet uygulamak) evladur. Caiz ki bir fitne zuhur eyleye" diye itiraz ediyorlardı.
18 mayıs günü İstanbul'da hayat durmuştu. Kapıkulu ocaklarının her taraftan At Meydanı'na akışını gören halk evlerine çekilmiş, çarşı ve dükkanlar kapanmıştı. Otağı Hümayun'un Üsküdar'a geçmesi kararlaştırılmış iken, Topkapı Sarayı'nın yolları kesilmiş olduğu için Üsküdara geçmek mümkün olamamıştı.
Ocak Ağaları Esat Efendi'den,
Padişahı kanun ve geleneklere aykırı işler yapmak hususunda teşvik edip, devletin bünyesini ve milletin menfaatlerini bozanların katli vacip olduğu konusunda fetva aldılar.
Padişah'a gönderdiler. Genç Osman,
-üç kıt'a dört iklimin padişahı, Halife i Ruizemin olan bu yüce makamıma nasıl böyle bir fetva verülebilür? diyerek, bu fetvayı getiren ulemanın huzurunda yırtıp yüzlerine atmıştı.
Bu sırada donanmadan kaçan leventler ve azaplar, boşta gezen işsiz güçsüz aylak güruhu da Atmeydanına gelmiş, çıkacak kargaşadan menfaat bekler olmuşlardı. Asiler fetvanın yırtılmasından sonra, padişahın üzerinde etkisi olduğunu bildikleri Ömer Efendi'nin konağına gitmişlerdi. Ömer Efendi’den padişaha nasihat etmesini isteyeceklerdi. Ancak Ömer Efendi konağından kaçmıştı. Asiler konağı yağmaladılar. Bundan sonra aynı maksatla, Veziri Azam Dilaver Paşa'nın konağına gitmişler. Dilaver Paşa da konağında değildi. Burada muhafızlar gelen asilerden bir kaçını okla öldürmüşlerdi. Asiler silahsız oldukları için buna kızmış, iş çığırından çıkmıştı. Yeniçeri silahlanmaya başlamıştı. yeniçeri Ağa'larından (generallerinden) Çavuşbaşı Çalı-zade buna mani olmak istemiş başarılı olamamış, taş yağmuruna tutulmuştu. Yeniçeri Ağası Ali Ağa, yanında bir kaç çorbacı (binbaşı) olduğu halde, asilere nasihat etmek istemiş, O da başarılı olamamıştı.
Akşama doğru durumun vehametini anlamış olan Genç Osman, ulemadan bazılarını saraya çağırmış, Asilerin isteklerini sormuş, şu cevabı almış;
-Kul taifesi Padişah'ın Anadolu semtine geçmesine razı değildir. Hoca Ömer Efendi ile Darüssade Ağası Süleyman Ağa'nın nefy olduğun (sürgün edilmesini) isterler.
Genç Osman, varun söyleyin,
-Kabeye gitmekten feragat eyledüm. Amma Onlaru mansıplarından bile ref eylemem. Yani Hacca gitmekten şimdilik vaz geçmiş, fakat hocasıyla darüssade Ağa'sının sürülmesini değil, görevden alınmalarını bile kabul etmemişti.
Genç Osman, şimdiye kadarki inat ve katılığını, biraz yumuşatıp, bu iki kişinin sürgününü kabul edse idi, hem kendisi için, hem hanedanlık için ve hem de devlet için hayırlı bir karar vermiş olacak, belkide ayaklanmayı durduracaktı.

Ertesi gün başta kapıkulu ocakları olmak üzere on bin kişiyi aşan bir kalabalık Fatih Camiinda sabah namazını kıldıktan sonra, yürüyüşe geçip, Sultanahmet'e geldiler.
Müftü Nakib Gubari Efendi, Yahya Efendi, Kadızade, Bostanzade, Azmizade Efendiler, Kethüda Mustafa Efendi, Ayasofya vaızı Ömer Efendi, Derviş Efendi ve Yeniçeri ihtiyarları, tecrübelileri Sultanahmet Camii’ ne girip ayaklanma sebebini konuştular. Asiler altı kişinin katline karar vermişlerdi. Feridun Efendi ile Hayali Çelebi bellerindeki divitleri çekip, bir şenlik havası içinde, bu katil arzuhalini yazmışlardı. Sütunların dibinde, ocak ağaları kafa kafaya vermiş, bu pazarlıktan edinecekleri kazanaçlarını fısıldaşırlarken, mahfilin altlarında da ulema toplanmış ahkam kesiyordu. Sultanahmet camiinde sanki bir ihtilal mahkemesi kurulmuştu.
Başları istenenler : Veziri Azam Dilaver Paşa, Hoca Ömer Efendi, Darüssaade Ağası Süleyman Ağa, Kaymakam nişancı vezir Ahmet Paşa, Defterdar vezir Baki Paşa, ve Sekbanbaşı Nasuh Ağa’ydı.
İçlerinden biri
-Bunların cürmü (suçu) nedir? diye sormuştu.
Ocak ihtiyarları, Ağalar, hep birden
-Hoca Efendi ve Kızlar Ağası (Darüssade Ağası) Padişahı sefere tahrik ettiler,
Dilaver Paşa’ nın sarayına vardığımızda adamları, biz silahsız olduğumuz halde, bize saldırıp oklarıyla bir kaç kişimizi öldürdüler.
Defterdar bozuk akçe verür,
kaymakam İstanbul’ da emekli subayların maaşlarını kesmek.
Nasuh Ağa da seferden dönüşte Sekbanbaşı oldu ve kaymakamla ittifak eyledü, diye cevap vermişlerdi.
Camide toplanan ulema arzuhali alıp, saraya gitmiş ve vaziyeti Padişah’ a anlatmışlardı. Genç Osman, adeti üzere yazıyı alıp, yırtıp, gelenlerin yüzlerine fırlatmış,
-Katli talep olunan adamları vermekliğümün mümkinatu yoktur, diyerek reddetmiş, ulema rica ve nasihatlarına devam etmiş,
-Padişahım, istediklerini veresüz. Yoksa hal harab olur. Cemiyet azim cemiyettür. Ehvenü şerreyn ihtiyarı lazım (şerrin en hafifini seçmek lazım)
Gene fayda vermemişti.
Üstelik Sultan Osman:
-Size bir ziyanlaru dokunmasun, mukayyed olun, onlar başsız askerdir, tez dağulurlar. Bu fitne erbabını siz tahrik etmişe benzersüz. Evvel sizi kırarım, badehu onlaru kırarum. diyerek de ulemayı saraydan dışarı bırakmamış, tutuklamıştı.
Ohrili Hüseyin Paşa ,
-padişahım bu kulunu (beni) dahi isteseler, verinüz. Heman sen sağ ol, diyerek Hükümdarın hayatının tehlikeye gireceğini ima etmişse de dinletememişti.
Dışardaki şirazesinden çıkmış öfkeli isyancılar gönderilen elçilerin tutuklanmış olmasına kızmış, çılgınlaşmış, saraya girmeyi göze almışlardı. Ancak sarayın güvenliğini sağlayan binlerce bostancıdan çekiniyorlardı. Ayasofya minarelerine çıkartılan yeniçeriler sarayın içini gözlemişler, sarayda bostancı bulunmadığını görmüş, bunun üzerine asiler saraya yürümüşlerdi. Bir ihanet eseri olarak kapılar açık bırakılmıştı. En küçük bir direnç görmeden dış avluyu geçtlerdi, ikinci, üçüncü avlularda korumasızdı. Asiler sahipsiz bırakılan koca sarayı bir baştan bir başa çiğnemişler, Genç Osman'a ulaşmışlardı. Asiler padişahı "Ayak Divanı" na davet ettiler. ancak Türk hakanı Genç Osman asilerle konuşmayı gururuna yediremeyip, reddettmişti.
Asilerin arasında Deli Mustafa'nın annesi Valide Sultan'ın, Mahpeyker Kösem Sultanın besledikleri ocak ağaları, parayla tuttukları ilmiyeci yalakalar, yağmadan kemik kapacak isyancı çapulcuları vardı. Genç Osman direndikçe yaptıkları plan adım adım uygulanıyordu. Zeki bir kadın olan Mahpeyker Kösem Sultan biliyordu ki, Osman "hal" edilirse, oğlu Şehzade Murat Veliaht olacak ve çok yakın bir gelecekte de tahta oturabilecekti. Tek engel akıllı, cesur ve genç bir delikanlı olan Osmandı. Onu yakıp yok etmek için, alev bacayı sarmıştı ve her şey güzel gelişiyordu, kendisi de bu ateşi körüklüyordu. Bu esnada isyancıların arasından biri,
-Sultan Mustafa Han'ı isterüüük!!!
diye bağırmış, bir iki dakika içinde bu sözün dillere düştüğü duyulmuştu,
-Padişahımız Sultan Mustafaduur...
Bir tek akıllı adam çıkıp,
-akli dengesizliği yüzünden tahttan indirilen bir padişahın nasıl olur da tekrar tahta çıkmasını istersiniz? diye sormamıştı.
Genç Osman kendinden dört ay küçük kardeşi Şehzade Mehmet'i, tehlikeli görerek öldürtmüş, amcası deli Mustafa'yı kendisi için bir tehlike saymamış ve Ona dokunmamıştı.
Asiler Sultan Mustafa'nın dairesine gitmiş, kapıyı açtıramamış, damına çıkmış, kurşun kubbeyi delip, iple sarkarak içeri girmişlerdi. İçeride bir kaç zenci harem muhafızı oklarına davranmış, anında hepsi öldürülmüştü. Sultan Mustafa şaşkın, perişan ve zavallıydı. Binlerce asinin arasında, başı kabak, ayağı yalın, sırtında gecelik olarak giydiği beyaz entarisiyle dairesindan çıkartılmıştı.
Genç Osman bir ihtilal olduğunu, ortada kanun, gelenek, ahlak, sadakat kalmadığını ancak anlamıştı. Ama çok geç kalmıştı. Veziri Azam Dilaver Paşa'yı çağırtmış, Darüssade Ağa'sı Süleyman Aga ile birlikte asilere vererek ihtilali yatıştırmak istemişti. Asiler bu iki zavallıyı derhal parçalamışlardı.
O esnada Şeyhül İslam Esat Efendi
-yoldaşlar, Sultan Mustafa Han dursun, Sultan Osman istediğinizi verdi., ve dahi kimi istersez alıverelim. dedi.
Asiler hep bir ağızdan,
-Bize Sultan Mustafa 'dan başka padişah gerekmez !!!..Kafalarına göre padişah bulmuşlardı.


Kızgın Askerler



























51.DEVLET BAŞA, KUZGUN LEŞE


Sultan Mustafa Haremdeki dairesinden çıkartılmış, arz odasına götürülmüştü. Üzerinde hala ev kıyafeti vardı. dışarıya çıkabilmesi için bir cübbe giymesi gerekiyordu. Orada bulunan Ulemadan hiç kimse cübbesini vermedi. Asilerle ilmiyeciler arasında tartışmalar çıkıyordu. Ulema Sultan Mustafa'nın şuuru yerinde olmadığını ve padişah olmasının şer'an caiz olamayacağını anlattılar. Bunun sakıncalı olacağını israrla ifade edip, Sultan Osman Han'ın halli (tahttan indirilmesi) için ortada bir fetva olmadığına dikkat çektiler. Böyle bir fetva isteyecek makam ve verilmesi için bir sebep te yoktur, diye israr ettiler.

Ancak asiler, Sultan Osman'ın tahtta kalırsa kendilerini cezalandıracağını, Sultan Mustafa tahta geçerse "cülus bahşişi" alacaklarını hesap ederek ulamayı kılıç çekerek tehdit etmişlerdi. Bunun üzerine bir kısım ilmiyeci korkup, biat etmiş, bir kısım ilmiyeci de asilerle saatlerce münakaşa etmişti.
Sefer Oglu solak Hüseyin: " Kul taifesi ile ulema arasında çok niza ü cidal (tartışma) vaki oldu. Ahirinde yeniçeri ve sipahi, ulemayı kılıç ile biat ettirdi" diye kayıt düşmüş.

Böylece "Genç Osman" nın gençliğinin, tecrübesizliğinin ve aşırı cesaretinin sonucu olarak, dört yıl, iki ay, yirmi bir gün süren saltanatı bitti.

Sultan Mustafa'nın ikinci saltanatı başlamış oldu. Ancak Sultan Mustafa yeniden padişah olduğunun farkında değildi. O dahi, o aklıyla, Ondan padişah olamıyacağını biliyordu. Annesinin eteğine yapışmış
-beni koma...ben taht istemem, diye direniyordu. Sultan Mustafa Topkapı Sarayından alınıp, Annesinin bulunduğu Eski saraya götürüldü. Ancak Asiler bu sarayın muhafızlarına güvenemedi, Oradan da alıp, yeniçerinin komutanlık binasının yanındaki Orta Camiine getirdiler. Gün sona eriyordu, güneş batmak üzereydi.

Bazı asiler Tersane, Galata, ve Babacafer zindanlarını basmışlar, orada ki mahkumları serbest bırakmışlardı. Böylece asilere ipten kazıktan boşanmış mahkumlarda karışmıştı. İstanbulda günahsız, yüzlerce ev dükkan işyeri basılmış, nice suçsuz insanlar döğülmüş, öldürülmüştü.

Genç Osman'a güneş battıktan sonra yeniçeri ocağına sınmasını tavsiye etmişlerdi. Yeniçeri Ağası, Kara Ali Ağa'ydı. Ali Ağa'yı Genç Osman tayin etmişti, fakat Ali Ağa'nın padişaha çok bağlılı olmasından dolayı yeniçeri kendisini hiç sevmiyordu.
Ağa kapısına vardıklarında. Yanında Vezir Hüseyin Paşa, Tezkerecisi Sıtkı Çelebi, Bostancıbaşı Mahmut Ağa vardı.
Kara Ali Ağa Genç Osman'ın eteğini öptü. Gece isyanı durdura bilmek için ocaklıya verilecek ihsanlar konuşuldu, karara bağlandı.
Yeniçeriye günde 5 akçe,
Sipahiye günde 10 akçe
Subayları ayrıca mükafatlandıracak
Üniformaları değişecek, Kırmızı Çuha kumaştan yapılacak.
Ali Ağa isyanın yatışa bileceğini Sultan Osman'a vadettiği zaman vakit gece yarısını geçiyordu. Sabaha karşı Ali Ağa yirmi beş Çorbacı’yı makamına çağırdı, alınan kararları tebiliğ edip, ocaklıya bildirmelerini ve Sultan Mustafa'yı alıkoymalarını istedi. Çorbacılar sessiz kaldılar, kabul eder göründüler. Ancak bu tekliflerden bir şey çıkmayacağını, Genç Osman tekrar padişah olursa ocaklarını söndüreceğini düşünerek reddettiler.
Aslında bu kararlar Mustafa yanlısı Ağalar ve devleti karıştırmak isteyen kadın Sultanlar tarafından reddedilmişti. Asileri okşayan, toplumu geren bunlardı. İsyanın sonuna kadar gitmesini, Mustafa'nın padişah olmasını sağlamadan asker kışlasına, kadın sultanlar haremine dönmeyeceklrdi.

Sabah namazı çıkışında Kara Ali Ağa, Orta Cami önünde Yeniçeriye hitab etti, Osman'ın vaadlerini bildirdi. Askerin kanacağından korkan genç subaylar,
-heman urun...söyletmen! diyerek Ali Ağa'nın konuşmasına mani olmak istedilr, Ali Ağa,
-yoldaşlar, padişahımız Sultan Mustafa mübarek ola...amma hali belli, Sultan Osman'da kapuya geldi, ocağımuza sığundu....diyebildi. Asiler tarafından,
-kıluç üşürüleeeee !!! diyerek, kılıç darbesi ve taşlanarak şehit edildi.
Asiler Genç Osman'ı Ağa kapısından alarak Orta Camiine götürmeye karar verdiler.

Peçevi bu taşınma esnasını şöyle anlatıyor:
"Hatta bazı bi edep eşkıya ,
-canım Osman Çelebi, meyhane basıp, yeniçeri ve sipahiyi taş gemisine koymak ve deryaya atmak olur mu? derlerdi. Altmış altuncu ortanun habis-ü şakisi o kadar ileri gitmişlerdir ki padişahın kalçalarını sıkıp
- osman'ım osman'ım! diyerek yerin dibine batırmışlardı.......

Genç Osman sadece," edepsiz melun" derdi.

Asilerden bazısı da,
-Ecdadı izamınız bu karhaneyi (bu devleti, bu varlığı) seğban ile mi, Azaplar ve bostancılar ile mi zapteddi, kazan dı??.. - daha bin türlü hakaret içeren, iç sızlatan davranışlarda bulundular"

Bu nakil esnasında Sultan Osman'a reva görülen hakaretler, Türk tarihinin yüz karasıdır. Türk'e, Türk hakanına beslenen kinin dışa vuruşudur. Bir gün önce yeryüzünde Tanrıdan sonra gelen en ulaşılmaz varlıkken; şimdi ipten kazıktan boşalmış bir eşkıya sürüsünün insafına terk edilmiş, ulaşılmaz olan bu yüce varlığı mıncıklama zevki yaşatılmıştı!!!
Genç Osman başı açık, üstü başı dağınık, perişan görünüyordu.

Asiler İstanbulu yaşanmaz hale getirmeye devam ediyorlardı. Yeni yeni konaklar yağma ediliyor, gözlerine kestirdikleri şahıs ve yerler soyuluyor, insanların malına parasına el koyuluyordu. Halk bu yaşanan mezalime, yapılan taşkınlıklara, Genç Osman'a, padişahlarına reva görülen hakaretlere göz yaşlarını dökerek seyrediyor, birbirlerine anlatıyorlardı, yeniçeri bütün itimat ve itibarını kaybediyordu.

Ohrili Hüseyin Paşa yirmi dört saat önce Genç Osman tarafından Veziri Azamlığa getirilmişti. Ağa sarayından çıkarılırken kaçmayı başardı. Kaşçarken,
-yoldaşlar, padişahımız ocağınuza sığındu, mürüvvet sizindür, padişahınızu bu hakaretlere layık görmeyün...diye bağırmıştı. Ancak asiler Ohrili'yi Süleymaniye de yakalayıp başını kesmişlerdi.
Sultan Osman, Ağa kapısı'na sığınıp oradan alınarak yeni odalara getirildiği sırada yolda Ohrili Hüseyin Paşa'nın cesedini görüp ağlamış ve:
-"Bu mazlum bî-günah idi, her zaman bana kul hakkında iyilik söylerdi, bunun sözünü dinleseydim bu iş başıma gelmezdi" demiştir; çünkü Hüseyin Paşa, pâdişâhın kul tayfasıyla zıt gitmemesini tavsiyede bulunmuş ve Sultan Osman'ı ikaz etmek istemişti

Damat Kara Davut Paşa'yı veziri Azam yaptılar.

Davut Paşa Sultan Mustafa'nın ana baba bir, kız kardeşiyle evliydi. Davut Paşa değersiz, hain, bir Boşnak devşirmeydi. Davut Paşa Valide Sultan'ın isteklerini harfiyyen yerine getiren bir uşaktı. Mahpeyker Kösem Sultan da Onu destekliyordu. Kösem Sultanın; Akli dengesi bozuk bir padişahın uzun süre tahtta kalamıyacağı, tahtın kısa sürede oğlu Veliaht Şehzade Murat'a geçeceğini biliyordu. Bütün bunlar için Genç Osman'ın saltanatına kesin olarak son vermek gerekiyordu.

Genç Osman Orta Camiiye getirildiği zaman, Sultan Mustafa, Annesi Valide Sultan ve Davut paşa da Orta Camide idi. Genç Osman'a hakaretler yapıldığını duyan bazı asker ve subaylar, ilk defa Onun lehinde tezahürat yapmaya ve suikast yapacak olanlara göz dağı vererek tehdit etmeye başlamışlardı. Davut Paşa, Genç Osman tekrar tahta geçerse akibetinin beter olacağını bildiği için Osman'ın ortadan kaldırılması için admlarına,
-sakın ola kim Sultan Osman'a aman verilmeye...diye sıkı sıkı tembih etmeye başladı.
Askerlerden bir gurup,
-zinhar Osman'a suikast olmaya, vücuduna zarar gelmeye, bir kılına hata geldiğine rızamız yoktur...şimdilik Sultan Mustafa padişahımız'dur. Sultan Osman mahpus dursun. Sonra nice iktiza edrse öyle olsun...diye tezahürat yapıyorlardı.

Sultan Mustafa gürültüden rahatsız olmuş annesinin eteğine yapışmış, bırakmıyor, saklanacak delik aryor, etrafındakilerden ürküyor, garip hareketler yapıyordu. Amcasının durumunu camidekilere gösteren Genç Osman,
-görün hey dertmendler (tasalı,kaygılı olanlar) padşah ettiğinüz ademi. Hanedanın yıkılmasına sebep olursuz. Bu devletin inkırazına (batmasına) sebep olup, kendi ocağızı söndürürsüz. Yakında pişman olursuz. Bunu dinleyenler arasında ağlayanlar olmuştu. Genç Osman'ın başının açık olmasından rahatsız olan Yeniçeri ağası Turnacıbaşı, başından çıkardığı başlığını Osman'a uzatmış,
-padişahım, pakçedür. Mübarek başınuz çıplak durmasun...diye uzatmıştı.
Genç Osman, Ocak Ağalarına,
- Dün sabah pâdişâh-ı cihân idim, şimdi uryân kaldım; merhamet edip hâlimden ibret alın; dünyâ size dahi kalmaz; hangi pâdişâhın kulları pâdişâhlarına bu ihâneti ettiler." diyerek yalvardı.

Biraz daha kalırsa Osman'ın askeri kazanacağını anlayan Davut Paşa, kendi adamı olan Cebeci Başı'na "kement" işaret etmiş, Cebecibaşı Kara Mezak Çavuş hiç beklenmedik bir anda Genç Osman'ın boynuna, yanında getirdiği ibrişim kemendi atmış, kement boynuna dolanmış, ancak çok kuvvetli olan Genç Osman kemendin önüne gelen sapından tutup, çekerek cebeci başının elinden çekip almış, boynundan çıkartıp atmıştı. Dehşet içinde kalan öteki Ağa ve asker,
-neylersüz?? şimdi dışardakiler duyarsa cümlemizü kırarlar.
Genç Osman Davut Paşa'ya,
-be hey zalim, ben sana neyledüm? İki defa mucib-ül katl cürmünü avf edüp, öldürmedim, mansıp verdüm (iki defa öldürülecek suçunu affettim ve sana makam verdim) Bana düşmanlığın nedür? ..
Ocak Ağalarına da,
- bu zalim beni komaz , öldürür. dedi
Ağalar,
-yok padişahımız, ne ihtimaldir, mübarek hatırınızı hoş tutun, ortaluk bir miktar sükun bulsun, yine padişahımız, hünkarımız sizsinüz...Haşa ve kella..sana kullarun kıya ve ihaneti layık göre...diye cevap verdiler.

Genç Osman'ın gittikçe taraftar kazandığını, belki de tekrar tahta geçeceğinden korkan, hain Valide sultanlar,
-ah Ağalar, siz bilmezsiz bu ne yılandur... buradan sağ kurtulur ise, bizden ve sizden bir tek can komaz. Hepimizi kırar...Davut Paşa Cebeci Başına tekrar işaret etmiş, cebeci başı bir kere daha kement atmış, kement Osman'a değmeden, Ağalar havada yakalamışlardı.
Genç Osman Mustafa'yı göstererek,
-anın hükmü caiz olur mu? Ol divanedür. Kendü ismini dahi bilmez...aç şu pencereyi ben kullaruma dahi söyleyeyüm. Pencere açılmış, Sultan Osman dokunaklı bir sesle, --kullarum hareketlerümden pişman oldum, nadim oldum. Ocak ağalarının askerlik şerefine sığındum, Zatuma hakaret etmek suretiyle, ocaklılarun şerefine leke sürülmüşdür... konuşması yeryer kesiliyor, her kafadan bir ses çıkıyordu. Kimisi "sen bizim padişahımızsın"...kimisi "seni hilafete kabul etmeyüz amma katline dahi gönlümüz razi değildür"...diyorlardı. Genç Osman artık Mustafa'yı alt edemiyeceğini anlamıştı, Yedikule zindanına götürülmemesini, Topkapı sarayında ki Mustafanın kaldığı dairede hapsedilmesini istemişti. Davut Paşa'nın işaretile Cebeci Başı üçüncü kere kemend atmış, Osman'ın koruması Haseki Mehmet Ağa kenemendi havada yakalamıştı.

Günlerden cuma idi. Cuma hutbesi Sultan Mustafa adına okunmuştu. Sultan Mustafa'nın akli melekesi yerinde olmadığı, devlet işlerini yürütemeyeceği için Valide Sultan da Naib-ül saltanat, yani padişah adına saltanatı yürüten Padişah vekili olmuştu. Davut Paşa Sultan Mustafa ile, Valide Sultan'ı topkapı Sarayı'na götürmüştü. Osman'ı yakın adamları on bostancının muhafazasında camide bırakmıştı.
Davut Paşa Orta camiye döndü, Yanında yeni tayin ettiği Yeniçeri Ağası Deli Derviş Ağa vardı. Cebeci Başı ile Kalender Ağa adlı eşkıya subaylar'ın gözetiminde Osman'ı Yedikule Zindanına gönderdi.
Gün henüz akşama dönmemişti, yol boyu halk Davut Paşayı lanetleyip, bir zamanlar kızdıkları Osman'a göz yaşı döküyordu. Askeri Yeniçeri Ağası kışlalarına yollamıştı.

Cebeci Başı ile Kalender eşkıyası yanlarına sekiz güçlü kuvvetli cellat alarak Osmanın kapatıldığı zindana girdiler. On cellat savunmasız ve günlerdir aç, susuz ve uykusuz genç padişaha saldırdı, boynuna kemendi takmaya çalıştılar. Genç Osman saatlerce karşı koydu, direndi. Kimseyi yanına yaklaştırmadı, Yumruk, tekme, tokatla kendini savunuyordu. Eşkıya sürüsü genç Padişahı bu türlü alt edemiyeceğini, başına kement geçiremiyeceğini anlayınca takviye cellat ve kesici silah istediler.

Osman Ogulları Tanrı'dan sonra gelen mukaddes varlıklardı. Onların kanları akıtılmazdı. Bu nedenle boğularak öldürülmesi gerekiyordu.

Sayıları çoğalmış saldırganların ellerinde baltalar vardı. Onsekiz yaşında ki Genç Osman'a uzun süre gene yaklaşamadılar. Sonunda bir cellatın balta darbesiyle omuzu yarılan Osman'ın damarlarında kanı bitene kadar aktı. Devşirme cellat sürüsü o zaman Genç Osman’ın boynuna ibrişim kemendi taktı. zaten kanını akıtarak öldürdükleri Osmanoğlunu bir de kementle boğorak şehit etmişlerdi..

Bu zulmü görmemek için gök yüzünde güneş batmış, ay kaybolmuş, yıldızlar doğmamış, melekler ağlamıştı.

Türk tarihinde Genç Osman vakası gibi bir vahşet vuku bulmamıştı..Türkler düşmanlarını bile böyle vahşice öldürmezlerdi. Tarihçi Hammer'in (VII,312) naklettiğine göre, bu türlü, öcalırcasına ölümler Bizanslılarda vardı. Yani Avrupalıların tarihinde görülmüştür de, Türk tarihinde böylesine raslanmamıştı, raslamıyacaktı da...

İslamiyet zulmün, haddi aşmanın, haksızlık etmek olduğunu, haksız eylemlerin tümünün, zulüm ve işkence olduğunu bildirmekte ve bunu da şiddetle yasaklamaktadır... Bu konuda Cenab-ı Hak Kuran da : “Şüphesiz Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez, insanlar ancak kendilerine zulmederler

Bir Genç Osman Gider, bir Deli Mustafa gelirse bundan kaç kişi kazançlı, kaç milyon kişi zararlı çıkar? Bu bir savaştı. Hükümdar ile yeniçerinin savaşı idi. Savaşı elbet biri kazanacaktı. Buna atalarımız “Devlet Başa, Kuzgun Leşe…” demişler.

Tarih yirmi mayıs bin altı yüz yirmi iki’yi gösteriyordu. Genç Osman büyük bir zulüm ve işkenceyle tahtından indirilip öldürülmüştü. Halk, bu hareketten rahatsız olmuş yeniçeri ve Kara Davud’u sorumlu tutmuştu. Yeniçeri ise Orta Cami de Genç Osman'ın öldürülmeyip, hapsedilmesini istedikleri için, kendlerinin asla padişah katili olmadıklarını iddia ediyorlardı.

Bu arada saray’da bulunan şehzâdelerin de öldürüleceği haberi alınınca, halk ayaklanmaya başlamış ve Şeyhülislâm Yahya Efendi’nin tavsiyesiyle Kara Davud Paşa azledilmiş, Saltanat Naibi olan Valide Sultan, onun kadar değersiz olan Mere Hüseyin Paşa'yı Veziri Azam yapmıştı.

Mere Hüseyin, Serdar Satırcı Mehmet Paşa'nın Ahçı Başı'lığından yükselerek vezirliğe çıkmıştır. Aslen Arnavut'tur ve Türkçe'yi çat-pat konuşabilmektedir. Değersiz bir adamdır. Vezirlikten, Mısır Beylerbeyliğine sürülmüş, Mısır halkından 300 bin altın toplayarak Mısır halkını harap etmış. Valide Sultan, daha değersiz olan Davut Paşa'nın yerine, ikinci bir değersiz adamı Veziri azam yapmıştı. İdama göndereceği adamları "mere" diye cellata verdiği için (mere, arnavutçada alın, götürün demekmiş.) adı Mere kalmış. Valide Sultan isyancıları şiddetle ezmesi için bu insaf ve vicdansız adamı Veziri Azam yapmıştı.
Mere Hüseyin Paşa kana susamış, cahil, alçak bir işkenceciydi. Valide Sultan, Genç Osman'ın katillerini isteyen zorbalara, baş kaldıranlara ve Deli Mustafa'nın tahttan indirilmesini isteyenlere baskı uygulamak, onları susturmak ve baskıyla sükuneti sağlamak için bu değersiz Arnavut'u veziri azam yapmıştı. Mere, etrafına rüşvet ve makam dağıtarak taraftar bulabiliyordu. Yeniçeriyi rüşvetle yanına almıştı. Sipahi ocağı ve yeniçeri ortaları Mere'nin gönderdiği parayı paylaşımda bir birlerine girmiş, askerin bir birini kırması güçlükle önlenmişti. Sipahi ocağınına az para vermişti, arada tartışma çıkınca Yeniçeri ocağına , sipahileri kılıçtan geçirmelerini emretmişti. Bunu duyan Yeniçeri Kethüdası Ladikli Bayram Ağa, yeniçeri subaylarını toplayıp, sipahilerle kanlı bir çatışmaya girerlerse bütün halkın yeniçeriye düşman olup, onları İstanbulda yaşatmayacaklarını söylemiş, mukadder çatışma böylece önlenmişti.
Mere Hüseyin Divan toplantısında bir beyler beyini sopa ile dövdürterek öldürtmüştü. Bir kadıya da istediği gibi karar vermediği için, dayak attırıp, makamından azletmişti. Ulema bu zalim adamın veziri Azam'lıktan düşürülmesi için Fatih camiinde toplandı. Mere Fatih camiinde Ulema'nın vezire karşı toplandığını haber almış, camii bastırmıştı. Bu olay da Osmanlı tarihinde ilk defa yaşanıyordu.
Bu karışıklıktan istifade etmek isteyen düşmanlar Osmanlı Devleti’ni sarsıyordu. Devletin içinde de yer yer isyanlar baş göstermişti.Trablusşam Beylerbeyi Yusuf Paşa ve Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmed Paşa, yeniçerilere kin kusarak isyan etmiş ve çok sayıda yeniçeriyi katletmişlerdi.
Abaza Mehmet Paşa, celali Canboltoğlunun hazinedarı iken, nice isyanlarda bulunmuş, yakalanmış, daha sonra bağışlanmış, cahil, cesur, sadedil ve aklı gözünde (sadece gördüğüne inanan) kandırılması kolay bir adamdı.
Abaza Mehmet Paşa yeniçeriyi sevmiyor ve onlara güvenmiyordu. Erzurum kalesinde ki yeniçerileri kaleden çıkardı, attı.
Abaza Mehmet Paşa Sultan Osman'ın ölümünü kendi isyanı için iyi bir bahane yaptı. Sekban namıyla başına yirmi-otuz bin kişi toplayarak Şebinkarahisar'ı aldı ve oranın sancak beyi Murtaza Paşa'yı kendine iltihak ettirdi. Sonra Sivas ve Ankara üzerine yürüdü; ele geçirdiği yeniçeri, topçu, cebeci, acemi oğlanı gibi kapıkulu ocağı mensuplarına aman vermeyip öldürdü. Kapıkulu süvarilerinden (sipahi taifesinden) kimseye dokunmadı. Etraf beylerine kendisine iltihak etmeleri için mektuplar gönderdi. Bunlardan bir kısmı Abaza ile birleşti, isyanın zahiri sebebi Genç Osman'ın kanını istemek ve buna sebep olan yeniçerileri öldürmekti. Abaza Mehmet Paşa İstanbul’a gelmek üzere hazırlık yapıyordu.
Sipahiler de Genç Osman’ın katillerinin bulunması için baş kaldırmışlardı.
Yeniçeri Ocağı aleyhine İstanbul ve Anadolu'da ortaya çıkan hareket dolayısıyla askerler arasında büyük bir huzursuzluk başlamıştı. Abaza Paşa bir yandan sancaklara kendi adamlarını tayin ederken, diğer yandan da halktan vergi toplamaya başladı. Kısa zamanda çevresine 30.000 kişi toplamayı başardı.

Baskılara dayanamayan Valide Sultan, Mere Hüseyin Paşa'yı azledip, yerine Gürcü Mehmet Paşa'yı Vezir Azam yapmıştı. Gürcü Mehmet Paşa Kanunî'nin vezirlerinden Semiz Ali Paşa'nın KÖLELERİNDEN biri iken saraya verilmiş. Enderunda Has Odabaşı olmuş. Üçüncü vezir ünvanı ile divan-ı hümayuna çıkmıştı..
Gürcü Mehmet Paşa yedi ay sonra azlolunarak Belgrat'ta Tuna muhafızlığıyla Bosna valisi ve kubbe altı veziri olmuştur. Üç defa sadaret kaymakamlığı yapmış, Mere Hüseyin Paşanın yerin vezir-i âzam olmuştur. Beş ay süren sadareti esnasında Sultan Osman'ın katillerini tepelemişti. Gürcü Mehmet Paşa divan toplamış, toplanan Divan, Başta Kara Davud Paşa olmak üzere Genç Osman'ın katillerinin bulunup idam edilmesine karar vermişti. Katiller halkın öfkesinden korkmuş, her biri bir deliğe saklanmıştı.Önce Cebecibaşı Kara Mezak Çavuş bulunmuş, Genç Osman'ın yedikule zindanına götürülürken çok susayıp, son kere su içtiği çeşmenin başında boynu vurularak öldürülmüştü. Sonra Damat Kara Davut Paşa ile Kalender eşkıyası bulunmuş, yedikule zindanında, Genç Osman'ın öldürüldüğü yerde bu hainlerin de boyunlarına kemend takılıp boğulmuş, murdar cestlerini halk lanetlemiş, yeryüzünü kirletmesin diye bacaklarına taş bağlanıp denize atmışlardı.
Mere Hüseyin Paşa'nın kışkırtmasıyla sipahiler ayaklanmış, "sen bizim daha evvel bazı kardeşlerimizi katletmişdin. Biz seni istemezük. Tuvaşî lilerin vezir olmalarına razı değiliz. "hayır" dersen hançer üşürüp paralarız" demeleri üzerine sadaret mührünü kapucular kethüdasına teslim etmiş, vezirlikten azl edilmiş ve Bursa'ya sürgüne gönderilmiştir.
Sultan Osman'a hakaret edip, sarkıntılık yapan soysuz yeniçerilerin bölüğü olan 66. bölük lanetlenmiş ve kaldırılmış, ulufe ve yemek dağıtımlarında, sıra 66. bölüğe geldiğinde üç kere okunup, cevap alınmayınca, hep bir ağızdan "yok olsun" diye lanet edilmeye devam edilmişti.

*Y.Öztuna, BÜYÜK TÜRKİYE TARİHİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder