1 Aralık 2009 Salı

16.BAHTININ RÜZGARI

Tevfik bir kaç gündür kendini öyle yorgun hissediyordu ki, sağlıklı düşünebilmesi imkansız olmuştu. Kaçmak fikri aklını iyice dağıtmıştı. Suç mu işledi ki kaçsın, yerinden yurdundan olsun. Kimden, niye kaçacaktı. Ama söz verdi Gülnaz’a, artık kaçacaktı. Hem Gülnaz, kız başıyla kaçıyor da ben erkekliğimle neden korkam ki....Gülnar işi de nereden çıktı, her şey üst üste geldi. Cabbar niye gözdağı verdi.? Hele dahası sahi ben “dönme” miyim? deyip sağ yumruğunu fırının duvarına öyle vurdu ki, küçük parmağı duvara gömüldü, kan içinde kaldı

Yağmuru yedikten sonra toprak vıcık vıcık olur, nereye basarsan pörtler ya ; işte Tevfik te nereye bassa toprak ayağının altında vıcık vıcık pörtlüyor...basacak sağlam bir taş, işe yarar bir toprak bulamıyordu. Sorularına cevap verecek bir bileni, koruyup arka verecek bir yakını yoktu. Ne doğru dürüst düşüne biliyor, ne de sonunu görebiliyordu. Sırf Gülnaz istediği için, dibini göremediği bulanık suya dalacaktı. İçinden gelmese bile, gönlü olmasa bile Gülnaz ile kaçacak.

Bahları rüzgar açmıştı bir kere. Dur durak tanımıyacaktı. Bu rüzgara kapılmak zorundaydılar ve kapıldılar, gazellre gibi savrulacaklardı deli rüzgarın önünde…
”Rabbim sonumuzu hayreyleye” diye içinden geçirdi.
Gül Yusuf çıka geldi. Tevfik dayak yemiş gibi harap ve perişandı. Yusuf Tevfikin bu haline şaştı, her zaman ki güleç yüzü asıktı,
-bu ne hal Tevfik...sana bi şey mi oldu?
-yooo bir ugursuzluk olmadı. Amma çok sıkıntılı günler yaşarım...senin de duymuşluğun yok mudur ?
-he ya ben de duydum, hatta anama da karşı geldim, Allah affetsin.
-Yusuf senin anan benim de anamdır, Gülnar da bacımdır. Bu nasıl iştir ki Gülnar’ı bana verimkar olurlar? Benimle evlendirirler...adam “bacı” dediği bir kızla evlenir mi heç?
-Tevfik o meseleyi unut gitsin. Öyle bir söz oldu, yel alıp götürdü. Ona canını sıkma gayri. Bir de duydum ki Kasım, Cabbar Yumuk fırını basmışlar, sana da kötüşeyler demişler.
-basmışlarda ne olmuş, yediler kötegi, canlarını zor kurtardılar, it dölleri.
Yusuf’um, Gül Yusuf’um, sana bir sır açacağım, senden başka akıl danışacağım kimsem yok bilirsin.
-he bilirim , biz kardaşık..her bir şeyi beraber yapmadık mı?
-Yusuf biz Gülnaz ile kaçaruk...
-ne!!! Kaçacak mısız? Gülnaz Kızı mı kaçıracaksın ? nereye...nasıl
-bu O’nun zoru...beni zorlar kaçalım der, Bursa’ya gidek der, başkaca bir şey demez ...
-aferin Gülnaz’a, erkek kız vesselam. Kasım namussuzu rezil olacak desene..ohhh beee
-sen Bursa’yı bilir misin?
-bilmem..ben hiç gitmişliğim yoktur. Ne yol bilirim, ne iz bilirim
-karar verilmiş midir, kesin midir? Ne vakitte olacak?
-he..mutlaka kaçacağız..yarın akşam..
-madem karar verilmiş, ne diyem...Allah sizi korusun ve yüzüzü güldürsün..
-amin... bir güvendiğim O var zaten..
-ben Bursa’yı bilirim. Bursa’ya çini götürmüştük. Şöyle gölün kenarından dolanıp, karşı tepeyi aşınca Toprak Ocak köyüne varmıştık, oarada geceledikti. Sabah güneşi arkamıza alıp, yolu takip ederek ....kızıklı köyüne vardık, oradan Bursa’ya ulaşmıştık. Orada Tomarza derler bir yerde bir tekke vardı, oraya konuk olduktu. Sen bunları nasıl edeceksin, atız arabaz var mı? Dağ tepe aşacaksız, kurt kuş, her türlü uğursuzluk vardır, yol hali belli mi olur ?
-sen haklısın Yusuf’um bunları düşünecek zamanımız yoktur, Mevla’ya sığınıp çıkarız yola...
-ben eve gideyim, sana biraz azık mazık, öteberi hazır edeyim, akşam getiririm, ben gelmeden yola çıkmayın..Sen de biraz daha düşün...bu işe başladın mı geri dönemezsin...her şeyi hesap et. Tevfik her nerede sıkışırsan, başın derde girerse, bana haber ilete bilirsen, ben senin yanında olurum...beni hep yanında bil. Benim can kardaşım
-Kimseye “Allah’a ısmarladık” diyemiyecem, büyüklerin ellerini öpemeyecem, kaçacam hırsız gibi.
En çok üzüldüğüm de Rahman Usta’mdır…ellerinden öpemeden, hakkını ödeyemeden, kaybolacam ortalardan...bunlar bana acı verir Yusuf, Kalfalık imtanında Yakup Usta, Rahman Uusta’ya “bu oğlumuzun edep ve ahlakından emin misin” diye sormuştu da, Rahman Usta da “eminim” demişti…bu nasıl emanet ki ben ona ihanet ederim, yani ki Rahman Usta’m beni terbiye edememiş mi oluyor…yahut ben hain mi oldum…bunu Rahman Usta’ma nasıl yaparım..işte beni yiyip bitiren bu..yani ki güvenilmez bir devşirme gibi görünmek…Rahman Usta’mın yüzünü de kara çıkarttım…
Amma bir de Gülnaz kız “ölürüm” diyor...ölür mü ölür, o dediğini yapar..Gülnaz’ın ölmesine razı mı olam yani..Ayçiçek anam, Gülnar bacımla evlenmemi istemiş...ben ne edem Yusuf, de hele ben daha nasıl dururum buralarda...hele Cabbar’ın dediği öyle yılan sözler var ki adamı aha burasından yaralıyor, gögsünü yumruklayıp, ağlamaklı yahut yalvarmaklı bir sesle, ben kimim Yusuf ?... Cabbar benim anamı babamı sorar...ben burada olduça bunu bana hep sormuyacaklar mı sanırsın ?.. hangi taşın altına gizlenem Yusuf..hele de bana, anlat bana ben kendimi nasıl temize çıkaram.?..
Beni Rahman Usta’ya yollayan biri varmış,...her kimse varıp onu bulam, kim olduğumu öğrenem...gerçek anamı babamı da öğrenmek isterim tabii..nasıl bulurum bilemem...belkim önüme yollar açılır da öyle bulurum...
Yusuf elindeki çubukla yere şekiller çiziktiriyor, bozuyor, yuvarlak yapıyor, çiçekler yapıyor, karalıyor, dallar, yapraklar yapıyor, yaprakların damarlarını bile belli ediyor, çini deseni çizer gibi...hep yere bakıyor..Tevfik’te karanlığa bakıyor, karanlıkta ışık arıyor, yolunu aydınlatacak pırıltılar bile olsa razı, tutunacak dal arıyor, üstüne basacak sağlam taş arıyor, basınca vıcık vıcık pörtlemeyen sağlam toprak arıyor...o tanıdık, o herşeyi anlatan, o gülen gözlerine bakamıyor birbirlerinin...kırpılmadan dümdüz bakan, fakat hiç bir şey göremeyen gözleri, hiç bir şey anlatamıyordu. Tevfik dertliydi, Tevfik kaçışına sebepler icat ediyor, kendisini haklı çıkarmaya çalışıyordu.
Yusuf üzgün...beraber büyüdüğü, ikiz kardeşi kadar yakın ve güvenilir bir dostunu kaybetmenin üzntüsünü yaşıyordu...ama Tevfik’in dediklerini de haklı buluyor, cevap veremiyordu...
Iyice karanlık oldu, Yusuf kalktı,
-ben gideyim, geç oldu, sen de yat uyu dinlen, sabah ola hayır ola, dedi, ayrılmadan, Tevfik, Can kardaşım benim, Rahman Ustaya ben dilimin döndüğü kadar, senin başına gelenleri anlatır, Onun müsadesini alamadan getmek zorunda kaldığızı söylerim. Pederim, Atam anlayışlıdır. Seni ne kadar çok sevdiğini bilirsin. Sana kızmaz sanırım. dedi, gitti.
Tevfik’in aklı Gülnaz’a takılmıştı... şimdiye kadar hiç hissetmediği bir güven, bir arka hissetti. Gülnaz’ın bu kadar güçlü olduğunu tahmin etmiyordu...çok kararlı, çok inattı...Gülnaz’a dayanmaya, Gülnaz’a inanmaya, Gülnaz’a aşk ve sevdasının yanında bir arkadaş olarak güvenmeye başladı...birden kimsesizliği gitti, yerine anasına, babasına, dostlarının hepsine denk Gülnaz geldi. Sanki düştüğü umutsuzluk kuyusundan Gülnaz tutup çıkartacaktı...Tevfik ot döşeğine uzanmıştı, zifiri karanlıkta gözleri açıktıı... Karşısında Gülnaz vardı sanki. Güzelliği öyle nefes kesecek kadar değildi belki ama yumuşak ve insanı heyecan veriyordu. Düşünceleri de öyleydi, konuşmaları da öyleydi. Cesareti ise ürkütücüydü, hiç bir erkek bu kadar cesur olamazdı...Gülnaz kaybolunca gözünün önüne bir sürü insanlar gidip geliyordu, belli belirsiz...yüzünü gözünü seçemediği insanlar...kah konuşan, kah bakıp geçen bazan da durup oturan, yüreğinin üstüne bağdaş kurup, nefesini kesen insanlar...çakıp sönen kıvılcımlar, ardı arası kesilmeyen bilmedik şeyler görüyor...ara sıra konuşur gibi birşeyler geçiriyor içinden, dudakları kıpırdamadan, sesiz, sözsüz konuşuyor, belki de planlar yapıyor...ama hiç ışık göremiyor...hep karanlık, bir iki dostunun dışında hep yalnızlık, hep düşmanlık...hep uğursuzluk görüyordu...Gözlerini yumdu uyuyamıyordu, uyanıktı, kabuslar içinde kıvranıp duruyordu...
Ezanı dinledi...her sabah yanık yanık okunan sabah ezanı ile uyanır, sonuna kadar dinlerdi. Gene sabah ezanını okunuyordu, sonuna kadar dinledi, belki bu ot döşegin üzerinde son kere dinliyordu. Sonunda silkinip kalktı. Hayli yorgun hissediyordu kendini. Kolları bacakları dinçti de kafası sallanıyordu...kafasının içinde burgular deliyordu beynini. Iznik’e Rahman Usta’ya, kendisine bu kadar emek veren, kucak açan bu koca koca ustalara...yemeğini yiyip, tuzununu yaladığı sofralara ihanet mi ediyordu ? Abdest aldı, buz gibi soguk su biraz canlandırdı, camiye gidip, cemaate karıştı...Allah’ın huzurunda el bağladı...kafasını süzüp, huzura kavuştu...orada hep Allah’a sığınıp huzur bulup, güne huzurlu başlardı.
O gün işe huzurlu başlayamadı, hatta kendini hiç işe veremedi...akşam olmuyordu...Rahman Usta da üstelemiyor, Tevfik’te iki de bir gözden kaybolup, yalnız kalıyordu. Her işe Yusuf kalfa koşuyordu. Bir ara Rahman Usta göz ucuyla Tevfik’i süzdü, perişan görünüyordu...belki de acıdı ama ağzını açıp, hiç söz etmedi. Ne zaman ki akşam oldu, iş bırakıldı, herkes evine çekildi, Tevfik o zaman rahat nefes aldı...Yalnızlık Tevfik’i rahatlatıyordu. Akşamın alacalığı yerini karanlığa bırakıyor, Gülnaz’ın gelme saati yaklaşıyordu ki Gül Yusuf geldi...gene güzel kokuyor, gene, cana yakın, samimi ve sevecendi.Tevfik Yusuf’u ikinci yarısı, Yusuf ta Tevfigi ikiz kardeşi gibi hissediyordu. Yusuf’un omuzunda bir kadife heybe vardı, telaşlıyd, etrafına bakındı. Kimseye görünmek istemiyor, her şeyden gizlenmeye çalışıyordu.
-bunu sana getirdim. Biraz azık kodum, yolculukta yersiniz..üst-baş bişeyler var içinde .
-neye zahmet ettin Yusuf...kimse bir şey sezdi mi?
-yoo sezmedi, kimsenin habari yok..dedi, cebinden bir mendilin uçları sıkı sıkı düğümlenmiş, küçük bir çıkın çıkartıp, uzattı,
-burda üç beş kuruş var. Al bunu, yanında bulunsun...Tevfikin tüyleri diken diken oldu,
-hayır olmaz..eliyle geri iterek ..alabilemem..o senin birikimin, senin harşlığın...sen onunla üs baş alacan kenden..zin har alamam..
-ne kıymatı var haşlığın, üst- başın, kardaşlığın yanında...senin bunlara benden çok ihtiyacın olacak...alacaksın vesselam. Tevfik küçücük çıkını aldı, avucunda sıkarken içinden çok büyük fırtınalar kopuyor, kendini tutamıyordu...
-Yusuf ben seni bir daha görebilecek miyim, borcumu nasıl ödüyecem?? ..etme eyleme, beni yük altına sokma.??..
-Tevfik sen buna yük mü dersin.?..benim içim yanar, sen gidersin, benim canım çekilir sanki, dünyam yıkılır, beni kardeşsiz bıraktızı bilmez misin??
-bilmem mi…ben dahi yapa yalnız kalmam mı sanırsın…Mevlam senden razı olsun, Benim can kardaşım deyip, omuzunu kavradı, sonra çekti kendine, sarıldı. Yusuf’ta ona abanınca , bir birine kenetlen miş, bir vücut, bir yumak oldular...ne kadar öyle kaldılar..içlerine ne kadar göz yaşı akıttılar, akıttıkları göz yaşları ile İznik gölünü ne kadar taşırdılar bilemezlerdi….ta ki kesik kesik “öhööö öhöö” sesinde ayrılabildiler.
-Tevfik kim var orda ??
-yabancı değil
-ha yusuf sen misin..
- he bacı, Gülnaz bacı, ben geldim.. sizi uğurlamaya geldim..bir anlık sesizliği Tevfik bozdu.
-yolcu yolunda gerek, elimizi ayağımızı çabuk tutak, dedi, önce çini fırınının kapağını öptü, sonra Gülnaz’ın küçücük bohçasını alıp, heybenin gözüne yerleştirdi, heybeyi omuzlayıp, Gülnaz’ın elinden tutup çıktılar..
Yollarını aydınlatan ne ay vardı, ne de yıldız, her yer kapkaranlıktı, kötülüğün gezindiği gecelere benziyordu...ürpertici bir sessizlikte vurdular kendilerini yola. Tevfik başını çevirip baktı yirmi beş yıllık ocağına, karanlıktan başka bir şey göremedi. Gülnaz bakmadı, konuşmadı, kaba kaba nefes alıyordu, burun delikleri açılp kapanıyor, büyük heyecan yaşıyordu..
Bir an vardır. O an önüne yollar açılır, sana yol verir. Sanki Mevlam,
-hadi uç kulum…der. O anda kanatlarının altına hava dolar, uçarsın, uçamadın bir daha uçamazsın. Uçsan ne olur, uçmasan ne olur? Helbet sonunu bilemezsin...amma vakti saati gelince uçmalı insan...işte şimdi olduğu gibi... bir kuş olup uçup, bir dal bulup konmalısın. Bu iki garip nereye konacak, nasıl konacak her şeyi Mevlam bilir…nasıl bilrse öyle eyler, ne eylerse gözel eyler. Tevfik, Gülnaz’a baktı, onunla gururlanıyordu. Yolu, Yusufun dediği yolu bir kere daha heceledi. Gölün kenarından dolanıp, karşı tepeyi aşınca Toprak Ocak köyüne varmışlar, oarada gecelemiş, Sabah güneşi arkalarına alıp, yolu takip ederek Kazıklı köyüne varmışlar, oradan Bursa’ya ulaşmış, Orada bir yerde bir tekke varmış, oraya konuk olmuşlar....daha çoook yol var, hele tekkenin acelesi yoktur. Biz sabah olmadan aha şu tepeyi aşsak yeter..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder