1 Aralık 2009 Salı

42.DELİ MUSTAFA - GENÇ OSMAN* 43. CADI KAZAN I

Sultan Ahmet Han tahta çıktığı zaman, üvey kardeşi Mustafa yaşıyordu. Fatih Kanunnamesine göre Sultan Ahmet Han'ın kardeşi Şehzade Mustafa’yı öldürtmesi gerekirdi. Ancak Sultan Ahmet kardeşinin akli dengesi yerinde olmadığı için öldürülmesini uygun bulmadı. Zaten Şehzade Mustafa’nın da tahta geçmek gibi bir arzusu yoktu. Bu durumda devletin ileri gelenlerinin,
-gelenek uygulana, Şehzade Mustafa ortadan kaldurula, diye padişaha hatırlatmalarına rağmen,
Padişah,
-bana bir kötülüğü olmayacakdur. Allah'ın verdiğü canı ben almam, diyerek, Fatih Sultan Mehmet’ten sonra Osmanlı tarihinde ilk defa kardeşini öldürtmeyen padişah olmuştu. Onu bir odaya kitleyerek kafes arkasında tutmuştu. Her an "cellat" korkusu ile yaşayan Şehzade Mustafa'nın şuuru iyice bozulmuştu.

Sultan Ahmet Han merhamet etti. Oysa atalarımız "merhametten maraz doğar " demiş. İşte maraz doğdu, öldürtmediği kardeşi yüzünden tepede kargaşa, didişme başlamış, Devleti Osmaniye ye hayli pahalıya mal olacak olaylar yaşanmıştı.
Sultan Ahmet Han Nizam-ı Alem için kardeşini öldürmedi. Kendisinin ölümünden sonra tahta oğlu İkinci Osman geçemedi. Bir takım entrikalarla, Deli Mustafa geçti.
Boşalan tahta her hangi bir şehzadenin gelip oturması çok kolaydır, ancak tahta oturan şehzade deli veya çocuk yahut ayyaş, sarhoş ne kadar yetersiz olursa olsun onun indirilmesi oldukça zor ve tehlikeliydi.
Mustafa’nın annesi (adı bilinmiyor) Valide Sultan ve Ona yardım eden Kösem Sultan,Yeniçeri ağalarını yanlarına almak suretiyle ile Deli Mustafa'yı tahta geçirmeyi becerdiler. Bu olay, Osmanlı sarayında yaşanan en büyük hukuk ihlallerinden biri oldu. Bu bir ihtilaldi. Genç Osman’a karşı yapılan bir ihtilal.
" Ekberiyet ve Erşediyet kuralı " diye bir kural icad edildi. Yani hanedanlığın, olgunluk çagına gelmiş en büyük erkek temsilcisi padişah olur, diye bir kural. Bu uydurma kurala göre yirmi beş yaşındaki Şehzade Mustafa'yı akli melekelerini dikkate almaksızın, tahta çıkardılar. Cihanın farkında olmayan şuuru bozuk Mustafa "Cihan Saltanatı" denen tahta oturdu. Böylece on üç yaşındaki Sultan Ahmet'in büyük oğlu Şehzade Osman'ın (Genç Osman'ın) hakkını yediler.

Sultan Birinci Mustafa ile birlikte kardeş katli nadiren görülmüş, artık şehzadeler sarayda kafes ardında tahta geçecekleri günü beklemeye başlamışlardı. Tabii olarak valide sultanların, şehzade analarının arasında rekabet başlamış, her biri bir vezire veya başka bir gruba dayanarak entrikalarla padişah değiştirmeye çalışmışlardı.

Sultan Birinci Mustafa, Deli Mustafa çok dindar bir insandı. Sadaka vermeyi çok severdi. Hatta sarayın havuzuna hizmetçilerin toplaması için para atardı. Saraydaki hayatını ibadet ederek, dini eserler okuyarak geçiriyordu. Kadınları yanına sokmazdı. Kadından korktıuğu için mi, yoksa başka nedenlerden mi bilinmez, kadınlarla ilişkide bulunmadığı için de çocuğu olmamıştı. Boğazda gezerken boğazın sularına altın serper, "balık kullarım yesin" diyecek derecede dengesizlik göstrirdi.

Sultan Birinci Mustafa tahta çıktığında Şehzade Genç Osman ve diğer şehzadeler odalarına kapatılış, kafes arkasında yaşamaya devam ediyorlardı. Şehzade Osman tahtın en yakın varisi olduğu için her an öldürülme korkusu yaşamaya başlamıştı. Yeniçeri,
_"zinhar Şehzadeler öldürülmeye...diye baskı yapmasa Şenzade Osmanın hayatı tehlikeye düşebilirdi.

Sultan Birinci Mustafa Osmanlı hanedanının en büyük erkek evladı olması dolayısıyla tahta çıkarılmış fakat kısa sürede dengesiz hareketleri görülmüştü. İslam şeriati ve Türk töresine göre şuuru bozuk olan ne "Hakan" ve nede "Halife" olamazdı.
Bu nedenle hak ve hukuka saygılı bazı devlet ve ilim adamları padişaha bi’at yapamadılar. Doksan dört gün sonra Sultan Mustafa'yı tahttan indirmek için Şeyhül İslam Esat Efendi'nin " muhtellu-ş Şuur olanın hilafeti caiz olmayacağına" dair fetvasına dayanarak, ulema, asker ve devlet erkanının ittifakı ile hal edilmiş (tahttan indirilmiş). yerine Şehzade ikinci Osman, bundan sonra adına Geç Osnam diyilecek olan ikinci Osman Hân tahta geçmişti.
Kösem Mahpeyker Sultan’ın, Ocak Ağalarına Genç Osmanın tahta geçmesini önlemeleri için büyük servet dağıtması sonuç vermedi. Zekasından ve cesaretinden çekindiği üvey oğlu hükümdar oldu.
Sultan Mustafa'nın üç ay, dört gün süren saltanatı, peşinden Genç Osman'ın tahta çıkması hazineye çok pahalıya mal olmuştu. İki culus bahşişinde yetmiş iki milyon akçe dağıtılmıştı.

Sultan Mustafa on dört sene boyunca Ahmet Hanın saltanatında kapatıldığı odasına tekrar dönmüş, kafes arkasında hal edileceği gününü beklemeye başlamış, zaten bozuk olan aklı dengesi iyice bozulmaya bırakılmıştı.

Genç Osman amcasının tahta geçirilerek hakkının çiğnenmesine çok kızmıştı. Kapatıldığı odada, cellat beklemesi de cabaydı. Tahta geçer geçmez yazdığı bir Hadd-ı Hümayun'la, " Babadan oğula geçen Osmanoğulları taht kanununun çiğnendiğini zikrederek, bu saçmalığa son verdiğini, bundan sonra tahta babadan sonra büyük erkek evladın çıkacağını" ilan etmişti.

Genç Osman tahta geçtiği zaman on üç yaşındaydı. Sünnet olmuştu. Annesi Mahfiruz Hatice Haseki Sultan, Valide Sultan oldu. Mahfiruz Hatice Haseki Sultan diğer valide sultanlar gibi devlet işlerine ve oğlunun kararlarına hiç bir şekilde müdahale etmemişti. Genç Osman, Osmanlı tarihinde Osman Gazi'den sonra Türk kızlarıyla evlenen ikinci padişahtı. Şeyhül İslam Esat Efendinin kızı Rukiye Hatun ve Pertev Paşa'nın torunu Ayşe Hatun ile evlenmişti.
Genç Osman yeryüzünde, kendisinin Tanrı'dan hemen sonra gelen en yetkili kişi olarak, herşeye kadir olduğuna inanıyordu. Fakat yetkilerinin şartlara bağlı olduğunu bilemeyecek kadar tecrübesizdi. Aklına koyduğu bütün işleri yapabilecek kadar da iradeliydi. İlk bakışta "çocuk" denecek yaşta bir gencin, kimsenin yapmayı aklından bile geçiremediği yenilikler düşünmesi, hatta uygulama safhasına koymak istemesi takdiri şayandır..
Aceleci bir yapıya ve hırçın bir karaktere sahipti. Atılgan, cesur korkusuz ve akıllıydı. Devletin içinde bulunduğu durumu yakından biliyor, devletin güçlenmesinin, yapılacak reformlarla sağIanacağına inanıyordu. Atalarının devlet topraklarını korumadakı başarısından ve kazandıkları zaferlerden gurur duyuyordu.
Fizik olarak, sportmen, iyi bir binici, çok iyi bir silahsör, güçlü, yiğit bir delikanlıydı. Dünyanın birinci hanedanlığında doğmuş olmanın bilinci içindeydi..
Sarışındı; sarışın sakalsız bıyıksız ablak çehrenin ortasından mavi bakardı Osman. Onun gözlerinde sınırsız mavi bir gök yüzü vardı.
Herkesin karşısına almaktan çekindiği yeniçeri ocağını ve Kösem Mahpeyker Sultanı, hatta dünyayı hiçe sayan bir cesarete sahipti. Kendinden önce gelen şehzadeler gibi iyi bir tahsil almıştı. Hocası Ömer Efendi yenilik ve reform düşüncelerini aşılamıştı. Annesi ve Darüssade Ağa'ı Mustafa Ağa'dan etkilenmişti. Genç Osman arapca, farsça, latince biliyordu. Edebiyata meraklıydı. "Faris" mahlasıyla yazdığı şiirlerini topladığı divanı vardır.
Genç Osman ilk reform hareketlerine gösterilen tepkilere şaşırmış,

Niyetüm hızmet idü saltanat ü Devletime
Çalışur hasid ü bedbaht ecel nekbetime .

(Niyetim, saltanat ve devletime hizmet etmekti, ne yazık ki, kıskanç ve kötû niyetliler hep felâketime çalısır.) Beytini yazmıştı.

Genç hükümdar hocası Ömer Efendi'ye her yerde ve her zaman daha çok aktif ve etkili olmasını ve herkesten yetkili olmasını sağlamak için "Meşihat" payesi vemişti. Bu olayın eşine Osmanlı tarihinde pek az rastlanmmıştı. Bu durunmda Ömer Efendi Şeyhül İslamın ve vezirlerin üstünde, Vezirül Azam'a denk olmuştu. Bundan en çok kayınpederi olan Şeyhül İslam Esat Efendi rahatsız olmuştu.

Padişah aynı günde sadaret kaymakamı Vezir Sofu Mehmet Paşa'yı "kanunu çiğneyerek Deli Mustafa'yı tahta çıkarmak ve hak sahibi olan İkinci Osman'ın (kendisinin) hakkını yemiş olmak" suçundan azletmiş, yerine eniştesi, Damat Öküz Kara Mehmet Paşa'yı tayin etmişti. Ayrıca üç ay içerisinde, yeniçeriye iki kere "cülus bahşişi" verdirerek hazineyi zarara sokmuştu.
Öküz Kara Mehmet Paşa Sultan Ahmet Han zamanında da veziri Azamlık yapmış , değerli bir devlet adamıydı.











































43.CADI KAZANI


Bu asırda Avrupa bir cadı kazanı gibi kaynıyordu. Almanya'da, çekoslovakya' da insanlar, hıristiyanların en tutucu mezhebi olan katolik din adamları tarafından, din adına, hıristiyanlık adına, protesto ediliyor, engizisyon işkenceleriyle öldürülüyordu. Dinin insanlara reva gördüğü bu haksızlıkları protesto eden hıristiyanlara, "protestan" denmiş, ayrı bir mezhep doğmuştu. Alman protestanları Katolik imparatorlarının kendilerini "yok" etmelerine engel olması için Osmanlı'dan, Divan-ı Hümayun'dan yardım istemişlerdi. Divan da Erdel Prensi'nin Almanya'ya savaş açmasına izin vermişti. Avrupa'da otuz yıl savaşları başlamıştı. Almanya ile İspanya, Fransa ve İsveç'le kendileri için felaket olacak uzun bir savaşa girmişlerdi. Aslında Avrupa'ya, Almanya'ya karşı savaş açmanın en isabetli bir süreci yaşanıyordu. Genç Osman bunun farkındaydı ve bu nedenle Almanya'ya savaş açması için Erdel Prensi'ne izin vermişti.

Fatih İstanbul'u feth ettiğinde Ortadoks Mezhebi'ni Türk himayesi altına almıştı. Torunu nun oğlu Kanuni de Katoliklerden kopan Protestanları Katoliklere karşı savunarak, Onların yok olmalarına engel olmuş, onları koruması altına almıştı. Kanuni'nin dördüncü kuşak torunu Genç Osman da hiç değilse krallarına karşı baş kaldırmış olan Alman Protestanları'nı, protestan olan devletcikleri himayesine almak suretiyle, Almanları içerden bölmeyi düşünmüştü.

Genç Osman Baltık Denizi'ne ulaşmayı, orada kuracağı bir donanma ile Almanları dize getirmeyi hesap ediyordu. O esnada Atlas Okyanusunda İngilizler, Fransızlar, ispanyollar, Portekizliler bir birleri ile ölüm kalım mücadelesi yapıyorlardı. İskender'i, Sezar'ı, Timur'u, Yavuz'u okuyarak hayalini genişleten Genç Türk Hakanı İkinci Osman'ın cesareti bu hükümdarlardan daha az değildi.

Ancak başında bulunduğu devlet olgunluk devresini atlamış, elinde bulunan ordu içten içe çürümüştü. Ordu can siperane savaşmıyor, hatta savaştan kaçıyordu. Gerçi Avrupa'da ki devletlerin de disiplinli orduları yoktu. Ama o devletler yalnızca kendilerini korumaya çelışıyorlardı.

Genç Osmanı'ın gençliğinden ve tecrübesizliğinden doğan bir takım hataları orduyu karşısına almasına sebep olmuş, komutanları, vezir ve serdarları da orduya söz geçiremez olmuştu.

Lehistan Osmanlılar'la yapılan anlaşmakarı bozdu. Genç Osman da bu şartları dikkate alarak Lehistan'a savaş açtı.. Bu sırada, her türlü şartı kabul etmek yetkisiyle İstanbul'a gönderilen Leh elçileri Küçük çekmeceden geri çevrildi, İstanbul'a sokulmadı . Lehliler araya başka devletleri koyup barış istedilerse de kabul görmedi. Genç Osman devlete Kanuni devrindeki gücünü kazandırmak ve büyük fetihler yapmak istiyordu. Orduya bizzat kendisinin kumanda edecekti. Hocası Ömer Efendi dahil devletin ileri gelenleri Padişah'a Lehlstan ile anlaşma yapılmasını önermişlerdi. Savaş açılacaksa da ordunun başında bir serdarın olmasını, Padişah'ın kendisinin savaşa katılmaması konusunda israr etmişlerdi. Genç Osman kimseyi dinlemedi.

Davutpaşa Ordugahı'nda Otağı Hümayun'u kurdurdu ve sefer hali başlamış oldu. Son hazırlıklrını tamamladı. Genç Osman Davutpaşa'ya gelip ordunun başına geçti. Yeniçeriye hiç itimadı olmadığı için bütün ortaları (taburları) önünden geçirerek yoklama yaptırdı. Şimdiye kadar hiç bir hükümdarın orduyu yoklama yaptığı vaki değildi. Yeniçeri Ağa'ları (generaller) cesaretinden çekindikleri padişaha gücendiler.

21 mayıs günü ordunun yürüyüşe geçeceğini duyurdu. O gün güneş tutuldu. Tüm halk ve asker padişahtan, yürüyüşü bir gün ertelemesini, o gün yürünmemesini, uğursuzluk getireceğini anlattılar. Genç Osman,
-bunlar hurâfedür. Hurâfeye inanmamak gerekür. diyerek yürüyüşten vaz geçmedi. Yalnız ordu değil, halk ta buna çok üzülmüştü. Genç Osman milletinin inancına saygı göstermemişti. Kendisi inanmasa bile, ordunun yürüyüşünü bir gün erteleyerek 21 mayıs cuma günü Davutpaşa Ordugahı'nda cuma namazı ile beraber küsuf namazı (güneş tutulması namazı) kıldıktan sonra hareket etmek suretiyle halkın inancını okşayabilirdi. Ama O Genç Osman'dı, doğru bildiği yolda kimsenin hatırını düşünmez ve arkasına bakmadan yürürdü, gene öyle yaptı. Yürüdü gitti.

Osmanlı Ordusu yüz bin kişilikti. yirmi altı günde Edirne'ye vardı. Yirmi iki temmuzda Basarabya'ya geldiler. Genç Osman burada da önünden orduyu geçirerek, ikinci bir yoklama daha yaptı. Generallerin ordu üzerindeki otoritesi iyice sarsıllıyor, asker ile padişahın arası da açılmaya devam ediyordu
1 eylülde Hotin önlerine geldi. Dnister nehrinin kıyısındaki bu çok müstahkem Leh kalesi düşürülürse Osmanlılar'ın Baltık denizine kadar önü açılmış olacaktı. Oradan Almanya'ya ulaşmak hiç te zor değildi.
Osmanlılar'ın bu kaleyi düşürmemesi için Avrupa ve Rusya'dan bir çok krallık Hotin’e asker göndermişti. Yüz bin den fazla asker toplanmıştı Hotin kalesinde.

3 eylülde ilk vuruşma oldu. Bosna Beylerbeyi şehit düştü. Bir ay üç gün süren Hotin muhasarası başlamış oldu. 8 eylülde Tük birlikleri ilk genel taarruzu yaptı. Bu saldırıda Leh kuvvetleri dağıldı. Ordusuyla, mühimmatıyla bir tabya kaybetti. Uzun zamandır sefere çıkmayan yeniçeri hemen yağmacılığa koyulup, dağılan düşmanın üzerine gitmedi. Genç Osman 24 eylül de bir taarruz daha yaptı. Rumeli tımarları, Kırım atlıları büyük başarılar kazanırken yeniçeri adeta savaşmak istemiyerek gevşeklik gösteriyordu. Bu yüzden başarılı sonuç alınamıyordu. Genç Osman yeniçerinin kasten bu şekilde hareket ettiğini anlamış, yüz yeniçerinin boynunu vurdurmuştu. Böylece yeniçerilerle Padişah'ın arası iyice açılmıştı. 27 eylülde son taarruzu yaptı ve bi sonuç alamadı. Harp divanını topladı. Harp divanında muhasaraya devam edilmesine, kalenin içine akıncılar sızarak kalenin yıpratılamına, kışın orada geçirilmesine karar alındı. Genç Osman'ın kışı Hotin'de geçireceği, Osmanlı ordusunun Hotin'i muhasara etmesinin Hotin'i zora sokacağını anlayan düşman anlaşma teklifinde bulundu. Türk hükümdarı iyi bir antlaşma yaparak Hotin seferini sona erdirdi.

Hotin Seferinde Osnamlı ordusu kaleyi düşüremedi. Ancak Osmanlı'nın durumu da iyi değildi. Belki Lehliler de kötü durumdaydılar. Ancak kışı Hotin önlerinde geçirmek, daha önce hiç bir seferde, hiç bir hükümdar uygulama cesareti göstermemişti. Yeniçerinin tutumu da günden güne kötüleşiyordu. Genç ve korkusuz bir padişahın, isyan koklayan bu asi orduyla uzun süre seferde kalması Osmanlı için bir yıkım olabilirdi.

Yapılan antlaşma ile Genç Osman bu seferinden büyük başarı sağlamıştı. Herşeye rağmen Avrupa'nın büyük devletlerinden sayılan Lehistan'a baş eğdirmiş olması bir başarıydı. Lehistan Türk nüfuzu altına girmeyi kabul etmişti. Lehistan Kırım Hanı'na yılda kırk bin düka vergi verecekti. Antlaşmanın en önemli maddesi de, Genç Osmanın savaşarak düşürmeye muaffak olamadığı, bu müstahkem kale, Hotin Kalesi Türkler'e terkedilecekti. Lehistan için bu madde çok ağır bir madde idi.

Hotin seferi dönüşü İmparatorlukta şenlikler yapılmıştı. İstanbul üç gün üç gece donatılmış, bayram yapmıştı. Şairler kasideler yazmışlardı. Şair Nef'i de Genç Osman'ın Lehistan Seferi Hümayun'u şerefine bir kaside yazmıştı,

Aferin ey rüzgarın şehsüvar-i safderi,
Arşa as şimden geru tiğ-i Süreyya-gevheri

(Aferin sana rüzdarın binicisi, bundan sonra kılıcını gökyüzüne,Süreyya yıldızına as)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder