1 Aralık 2009 Salı

22. KİMSENİN ETTİĞİ YANINA KALMADI

Nasuh Paşa ile Anadolu Beylerbeyliğine getirilen Çarpık Ağızlı Ali Paşa ile birlikte Anadoluda ki Celali belasını bitirmekle görevlendiril mişlrdi. Bunun için önce Tavil Ahmet üzerine yüklenmişler. Tavil Ahmet, sekiz bin kişilik kuvveti ile Bolvadin köprüsünde bu iki Paşayı mağlup etmiş ve Nasuh Paşa zor bela Seydişehir’e oradan da Kütahya'ya gelmişti.
Sekban Refik Nasuh Paşayı Kütahya’da bulmuş, Mimar Ahmet Ağa’yı öldürdüğünü söylemiş. Nasuh Paşa,
-bu aralar alduğum en güzel habar oldu. “Eline sağlık” Sekban,demiş.
Nasuh Paşa’nın tuğu düşmüş, urbaları eskimiş, kendisi pörsümüş, süklüm püklüm bir sığıntıya dönmüş…kim olduğunu önceden bilmese bu zavallıya “paşa” demek mümkün değildi.
-paşa biz vazifemizi yaptık bunun ceremesi “elimizin sağlıgı” mı? Verilmiş Paşa sözün vardur, unuttuz mu paşam?
-paşaluk mu kaldu, gayri…baksana hâlime…üç buçuk çapulcunun üstesinden gelemedük. Çamura bulanmış çizmelerine takılı kalmıştı gözleri, kimse gelip temizlemiyor, temizlemesini emredemiyor, yahut emretmiyor.
-Paşam savaşmak yürek işüdür bilirsiz. Yüreksüz adamlarla yola çıkarsaz, kellenü kurtaramazsuz maazallah.
-nereden bulalum senin gibin çatal yüreklü askerleri?
-biz acemden gelmedük. Bir zamanlar biz de o ocakta idik, seni tepeleyen Tavil Ahmet’te o ocaktan yetişdi, daha nice çatal yürekli yiğiytler vardı. Senin gibin paşalar hepsini yediz bitirdiz. Fazla uzatmak istemedi,
Nasuh Paşa’ya,
-Paş paşa bırak beni methü sena etmeyi. Bana verdiğin sözü yerine getir. Benim içün hangi sancağu münasip görmüşdüz, varup oturmakluğum gerekmez mi, Paşa sözü verdiz
-Sekban, beni eyü dinle, sözüm sözdür, ancak senden son bi şartum vardur..Refik yüzüne dik dik bakarken, sözünü keserek,
-senin şartlarun bitmez, şimdi ne istersüz benden?
-Tavil Ahmet’i,
-Hey büyük Allahım, Osmanlı ne hallara düştü? benim gibin sergerdelerden medet uman ademler Paşa olmuş devletin bâşuna oturmuş . Sana lanet olsun, senin paşalığuna lanet olsun, yanarım yanarın da Osmanlıyı senin gibi yüreksüz, dönek ve kaypak ademlerün temsil itmesüne yanarım…Tavil Ahmet’i senin gibi on paşaya değişmem, paşa duydun mu? Değişmem, değişmem, değişmem diye diye vurdu kapıyı çıktı gitti…
Nasuh Paşa daha sonra sahte bir fermanla Bağdat'ı işgal etmiş olan Ahmedoğlu Mehmed üzerine gönderilmiş, başarı sağlayamamış Diyaribekir'e çekilmiş, Diyaribekir valisi olmuş, Bitlis hâkimi Şerefhan'ın kızı ile evlenip, damat olmuş ve bu sayede çok servet elde etmişti.
Tavil Ahmet’e de Şehrizar beylerbeyliğini verilmek suretiyle isyanı önlemek istenmiş; fakat bir müddet sonra Tavil Ahmet yine isyan ederek Harput kalesini muhasara etmiş, almaya muvaffak olamamıştı.

Sultan Ahmet Han Anadoluyu kasıp kavuran, halkı kan ağlatan celali belasını def etmek üzere, güvenerek gönderdiği Çağaloğlu ve Nasuh Paşa’nın başarısız olmalarına çok üzülmüştü. Bu işi kökünden halletmesi için Vezir-i Azam Kuyucu Murat Paşayı tam yetkili kılıp, Anadolu Serdar’ı yapmıştı.
Kuyucu Murat Paşa dürüst, bilgili ve cesur bir komutan, iyi bir devlet adamıydı. Kuyucu Murat Paşa dört yıl yedi ay yirmiyedi gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. Celali İsyanları'nı bastırmada başvurduğu sert yöntemler nedeniyle Kuyucu sıfatı ile tarihe geçmiştir. Çeşitli kaynaklarda Anadolu Türk halkından adı “celali” ye çıkmış yüz binlerce kişiyi katlettirdiği yazılmaktadır.
"Saltanatın namusunu korumakta, kesin kararlıydı. Celali diye adı çıkan kimsenin, imana gelmez, tövbekar olmaz diye, ne imanına, ne Müslümanlığına, ne de tövbesine güvenmezdi. Ölümden gayrı bir araçla onun doğru yola getirilebileceğine inanmazdı!"
Anadoluda sahası çok genişlemiş olan Celâlî isyanlarını bastırmak görev almıştı. Anadolu’ya geçmiş, durumu iyice gözden geçirmişti. Ne yapacağını ve nasıl yapacağını çok iyice etüt etmişti. Yüzyıla yakın bir süredir Osmanlı Devleti’ni alt üst eden Celali İsyanlarını sona erdireceğine inanmıştı.
Önce doğu illerinde hükümdarlığını ilân etmiş olan Canboladoğlu üzerine yürüdü. Bu sırada Manisa, Bursa ve havalisinde korkunç bir Celâlî olan Kalenderoğlu vardı; Murat Paşa Halep’e indiği zaman İstanbul’la bağlantısını temin için yolu üzerindeki Kalenderoğlu’na güler yüz gösterip kendisine memleketi olan Ankara sancak beyliğini verdi ve yolu üzerindeki diğer asileri de affetti.
Murat Paşa Konya’ya geldiği zaman Bağras boğazında 40,000 yaya ve atlı kuvvetleriyle kendisini beklemekte olan Canboladoğlu’nun üzerine gitmeyerek, İskenderun’a yakın olan Belen boğazından güneye yani ovaya indi ve burada Maraş beylerbeyi 40,000 kişiyle kendisine katıldı. Murat Paşa bu ovada yaptığı savaşta Canboladoğlu’nu yendi; onun müttefiklerinden Lübnan emîri Maanoğlu Fahreddin ile bütün dürzü kabileleri kaçtılar. Canboladoğlu, Halep’e kaçtı ve orada da duramayıp çekildi ve güç hal ile istanbul’a gelip pâdişâha sığındı.
Murat Paşa bundan sonra Celalilerin en tehlikelisi olan Kalenderoğlu üzerine yürüdü. Kalenderoğlu Ankara’nın Murtazaâbat kazasına bağlı Yassıviran köyünden olup 80 kişi ile eşkıyalık yapıyordu; daha sonra affa uğrayan Kalenderoğlu, beyberbeylerinin maiyet çavuşu ve bazı beylerbeyine yönetimden tam yetkili ve başkan vekili olmuş ve Çağalazâde’nin İran serdarlığında kendisine sancak beyliği sözü verilmiş ancak sancak beyliği verilememişti, Kalenderoğlu da buna küsmüş ve bundan dolayı isyan etmişti.
Kalenderoğlu Anadolu beylerbeyini mağlup etmek suretiyle Manisa ve havalisini nüfuzu altına almıştı. Murat Paşa, Canboladoğlu üzerine giderken ordunun gerisini emniyet altında bulundurmak için Kalenderoğlu’nu af ile kendisine Ankara sancak beyliğini vermişti. Kalenderoğlu Ankara’ya gitmiş, ahali zulmünden korkarak Kadı Vildanzade Ahmed Efendi’nin yanına gelmiş, kadının,
-beyinizdür itaat itmenüz gerek demesine rağmen halk kendisini kabul etmemiş, o da burasını muhasara etmiş ve daha sonra üzerine Murat Paşa ordusundan Kastamonu sancak beyi Tekeli Mehmet Paşa’nın geldiğini duyunca çekilmişti.
Kalenderoğlu, Murat Paşa’nın Canbolad işini hallettikten sonra onun Halep’te kışladığını haber alınca Canbolad kuvvetleri arasından kaçanları toplayıp, onlarla birleştirip, kuvvetini çoğaltmış ve diğer celâlîlerden Kara Said, Meymun Ağaçtan Pirî ismindeki reislerle beraber otuz bin kişilik bir kuvvete ulaşmış. Bursa üzerine yürüyüp bazı yerleri yakmış, sonra Pazartepe ve Suçatı boğazından geçerek Mihaliç, Ulubad ve Kirmastı taraflarını işgal ve tahrip etmişti.
Bu durum İstanbul’dan duyulunca büyük heyecan uyandırmış, tehlikenin önemi nedeniyle Edime ve civarındaki kuvvetlerin Bursa’ya geçmeleri emrolunmuş ve Kalender’in İstanbul taraflarına gelmesi ihtimaline karşı bir miktar kuvvetle vezir Yusuf Paşa Üsküdar’da oturtulmuştu. Mimar Dalgıç Ahmet Paşa, Silistre askeri ve Dobruca gönüllüleriyle Gelibolu’dan Anadolu’ya geçirilmiş, Kalenderoğlunun üzerine yürümüştü.
Kalenederoğlu, Bursa’ya gelmekte olan Dalgıç Ahmet Paşa’yı Balıkesir’in Gönen kazası ovasında karşılamış. Zorlu bir savaş olmuş, Dalgıç Ahmet Paşa şehit edilmiş kuvvetleri bozulmuş ve galip gelen Kalenderoğlu da Mihaliç taraflarına çekilip sonra da Manisa ve Aydın taraflarını vurmuştu.
Kalenderoğlu’nun Ankara, Ege ve Marmara civarına hakim olmuştu. Kırk bin kişilik bir kuvveti vardı. İstanbul’a casuslar göndererek, aleyhinde verilen kararlardan haberdar olmakta ve ona göre de davranmaktaydı..
Murat Paşa kışı Haleb’te geçirdikten sonra Kalenderoğlu işini halletmek üzere hazırlandı; Kalenderoğlu, Murat Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği hazineyi vurmak istedi; Murat Paşa bunu haber alınca bütün kuvvetlerin toplanmasını beklemeyerek elindeki kuvvetlerle evvelâ Maraş ve sonra Göksün taraflarına geldi; bu sırada kendisine bazı kuvvetler katıldı.
Murat Paşa, Kalenderoğlu’nun Adana taraflarına zorbalık eden Muslu Çavuş’u yanına almak istediğini duyunca bunların birleşmelerini önlemek için Muslu’ya İçel sancak beyliği beratını yolladı.
Kalenderoğlu ile arkadaşları Kara Said, Ağaçtan Pirî ve daha otuzdan fazla eşkiya reisi Murat Paşa’nın geldiğini duyunca savaşmak veya çekilip gitmek hakkında görüştüler ve nihayet Murat Paşa’nın yanında az kuvvet bulunup bütün hazine de onunla beraber olduğu için tamahları artarak savaşmaya karar verdiler. Kalenderoğlu, Murat Paşa’nın yolunu kesmek için Göksun boğazını kapamak istedi; fakat bunu casusları vasıtasıyla zamanında haber alan Murat Paşa, daha evvel davranarak boğazı tuttu. iki taraf arasında şiddetli bir savaş oldu. Murat Paşa’nın plânı Kalenderoğlu’nu aldatmıştı; serdarın, harbin en önemli bir anında hendeklerde sakladığı yeniçerileri birden bire meydana çıkarıp hücuma geçirmesi Kalenderoğlunu bozdu. Murat Paşa takip edilmesini emretti. Kalenderoğlu hayli zayiat veriyordu ve Doğu Anadolu’ya, doğru kaçtı. Bayburt taraflarında biraz daha direnç gösterdikten sonra tamamen bozulup İran taraflarına çekildi.
Murat Paşa, Kalenderoğlu’nun takibine kuvvet gönderdikten sonra kendisi ağır ağır geriden yürüyüp Sivas’a geldi, bu sırada Tavil Ahmet, kardeşi Meymun’un Kalenderoğlu’na katılmak üzere altı bin eşkiya ile Tokat ve Şebin Karahisar yoluyla Erzurum a gittiğini duyunca ağırlıksız olarak yalnız bir haftalık yem almak üzere ordudan ayırdığı onbeş bin askerin başına geçerek, 6 gün 6 gece takip etti; ihtiyar ve rivayete göre doksanlık olan Murat Paşa, 12 konakta alınacak yolu 7 konakta alarak Meymun kuvvetlerine yetişti ve bir baskınla onları kısmen imha etti ve kurtulanlar Kalenderoğlu’yla beraber İran’a kaçıp şaha tâbi oldular
Kuyucu Murat Paşa, Canboladoğlu üzerine gittiği zaman 5000 mükemmel atlı kuvveti olan Nasuh Paşa'yı hizmete davet etmiş, Nasuh Paşa gelmemişti. Bundan dolayı vezir-i âzam Kuyucu Murat Paşa, Nasuh Paşayı öldürtmek istemiş, ancak pâdişâh tarafından hayatına dokunulmaması emrolunduğu için Kuyucunun şerrinden kurtulmuştu.
Nasuh Paşa, eğer Murat Paşa sadaretten azledilip mühr-i hümayun kendisine verilirse 40,000 altın nakit vereceğini, bundan başka kendi malından ordunun iaşesini temin edeceğini vaad yollu, Sultan Ahmed Han’a bir mektup göndermiş. Pâdişâh Nasuh Paşa'nın mektubunu aynen vezir-i azama yollamış. Duruma vakıf olan Kuyucu Murat Paşa hemen Nasuh Paşa'yı davet ederek mektubu kendisine göstermiş

-bu yazu kimindür? diye sormuş,
Nasuh Paşa inkâr etmiyerek
-benimdür" diye cevap vermş. Murat Paşa, hazineye vadettiği altınlar ile ordu erzakını kendisinden istemiş ve o da derhal bunları vermişti. Kuyucu Murat Paşa'nın adamları, vezir-i âzamın, Nasuh Paşa'yı öldürtmediğine şaşırarak
-serdarlar bundan az suç ile adam katlederler, münasip olan bu münafık adamı da öldürmeli siz demeleri üzerine
Murat Paşa:
-Yok bu herif bir, kahraman, yiğit, şecaatli becerikli, iş yapabilen, elinden iş gelen, akla uygun teklifler yapan, mantıklı, bir adamdır. İşine devam etmeli. Azletmeyip yerinde bırakmalıyız. Hususiyle sadaret makamı, vezirlerin istedikleri ve o makamda bulunanlara haset ettikleri bir yerdir. diye cevap vermişti.
Daha sonra Nasuh Paşa Mısır valisi olmuş, bu arada Murat Paşa doksanlı yaşlarda olduğu için hastalanmış Nasuh Paşa sadaret kaymakamlığına tayin edilmişti ki Kuyucu Murat Paşa'nın vefatını duymuş ve hiç layık olmadığı halde vezir-i âzamlık makamına oturmuştu.
İran, Tebriz ve İsfehanı geri almış, Van’a kadar Osmanlı topraklarını işgal etmişti. Sultan Ahmet Han İranlıların doğuda sürekli sınır ihlalleri yaptıklarını, bu işi kalıcı bir şekilde halletmesi için Nasuh Paşa’yı Serdar olarak görevlendirmiş. Nasuh Paşa Iranlılar üzerine yüklenip, onları sıkıştırmış, işgal edilmiş toprakları kurtarmak üzereyken bir acem oyununa gelip, anlaşma yapmayı kabul etmişti. Iranlılar ile Nasuh Paşa Anlaşma imzalamış, İstanbul'a gelmişti. Pâdişâhın 3 yaşındaki kızı Ayşe Sultan'la nişanlanmış, yıllarca hayalini kurduğu “Osmanlı Hanedanlığı’na damat olma” arzusuna kavuşmuştu.
Sekman Refik Nasuh Paşa’nın yakasını bırakmıyordu. Nasuh’un Sekmana sözü vardı, Onu bir sancağa “Sancak Beyi” yapacaktı. Vezir-i Azam Damat Nasuh Paşa sözünü tutmuyordu. Refik 80 kişilik küçük kuvvetlerle dağda geziyor, haksızlıklara karşı, adaleti ve zulme karşı mazlumu savunuryordu, Nasuh’u da rahatsız ediyordu. Nasuh Refik’i yok etmek için, Anadolu Beylebeyi’ni Refik’in üzerine saldi.. On bin kişilik bir kuvvetle Anadolu Beylerbeyi Refik’i takibe aldı, Bursa Orhangazi civarında Refik’in adamları dağıldı. Sekman Refik çareyi kaçmakta buldu, kaçarak, saklanarak Üsküdar’a kadar geldi, izini kaybettirdi.
Nasuh Paşa, gösterişli, ilim sahibi, zeki, güzel hatipti, her konuşması insanları etkilerdi. Hiddetli, kalp kırıcı ve kindar bir paşaydı. Kimseye karşılıksız iyilik yaptığı ne görülmüş, ne de duyulmuştu. Osmanlıya, sisteme ve topluma karşı hep yıkıcı tavırlar almıştı. Değerli ve tecrübeli devlet adamlarını kötülüyerek işten uzaklaştırır, yerlerine kendi adamlarını yerleştirirdi. Bu adamlar vasıtasiyle rüşvet ve haksız kazanç sağlardı. Aleyhinde çok şikayetci vardı
Vezir-i Azam Damat Nasuh Paşa’nın celalilere yenilerek, canını zor kurtarıp, kaçıp, Osmanlının şanını iki paralık etmesi unutulmamıştı… Anadolu ve Istanbul’da Damatlık nüfuzunu da kullanarak rüşvet almaya, servet yapmaya devam etmesi de gözlerden kaçmıyordu. Sultan Ahmet Han'a karşı örf ve töreleri yıkarcasına davranışlarda bulunuyordu. Bu davranışları Ahmet Han'ın hiç hoşuna gitmiyordu, her gün biraz daha suyu ısınıyordu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder