20 Nisan 2010 Salı

OĞUZ HAN

TÜRKLERİN ATASI
OĞUZ HAN
ALP ER TUNGA
METE HAN


Tarihteki ilk büyük Türk devleti olan Büyük Hun İmparatorluğunun Büyük Hakanıdır. Türklerin siyasi bir topluluk olarak ilk tarih sahnesine çıkmaları Hun (Hiung-nu'lar hükümdarlığı ile olmuştur. Başlangıcı hususunda tartışmalar olsa da Türklerin tarihi, dünya tarihinin önemli bir parçasıdır.
Hun İmparatorluğunun Büyük Hükümdarı Oguz Han Destanlaşmış bir Türktür. Oğuz Han’ın Türkçe’deki başka bir adının Alp Er Tunga olduğu, aynı ismin Çin kaynaklarında Mete olarak geçtiği rivayet olunur.
Oğuz Han’a semavi bir kişilik verenler, Vahye mahzar olmuş diyenler de var..
Hun İmparatorluğu hükümdarı Teoman’ın oğludur. Teoman’ın başka bir karısından ve Oğuz Han’dan yaşça küçük bir oğlunun annesi, kendi oğlunu tahta geçirmek için çareler aradı ve sonunda Teoman’ı kandırarak Oğuz Han’ı güney-batı komşuları olan Kuşanlara rehin yollattı. O dönemdeki hukuk anlayışına göre, rehin, barış teminatı demekti. Oğuz Han’ın üvey annesi, oğlunun tahta geçmesini garantilemek için, Teoman’ı bir kere daha kandırarak Kuşanlara savaş açtırdı. Anlaşma bozulduğundan, Oğuz Han’ın Kuşanlar tarafından öldürülmesi gerekiyordu. Fakat Oğuz Han, süratle ülkesine kaçtı. Babası buna sevindi ve ödül olarak ona 10 bin asker ve bir vilayet verdi. Oğuz Han, yakaladığı bu imkanı iyi kullandı. Kahramanlık ve teşkilatçılık gibi özelliklerini kullanarak, kin duyduğu babasına karşı askeri hazırlığa başladı. Elindeki orduyu bir savaş makinesi haline getiren Oğuz Han, alışılagelmiş bir silah olan oku da geliştirerek menzilini uzattı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra, babasının üzerine yürüdü ve onu yenerek M.Ö. 200 lü yıllarda Hun tahtına çıktı.
Büyük Hun İmparatorluğu’nun başına geçen Oğuz Han’ın ilk işi, Hazar Denizi’ne kadar olan bölgedeki bütün Türk boylarını da hakimiyeti altında toplamak oldu. Türk boylarını birleştirerek ilk defa Türk birliğini kuran Oğuz Han’ın devletinde, boylar iç işlerinde serbestti. Bu gelenek Osmanlılara kadar geldi. Boylar, merkezî devlete sadece vergi ya da haraç vermek ve asker hazırlamakla yükümlüydü. Oğuz Han, M.Ö. 200-174 yılları arasında geçen kağanlığı sırasında, devamlı savaş halinde oldu. Ülkesinin sınırları Hazar Denizi’nden Hint Okyanusu’na, Himalayalar’dan Sibirya’ya kadar genişledi. Hun saldırılarına karşı inşa edilen Çin Seddi bile Oğuz Han ordularını durdurmaya yetmedi. Oğuz Han, bir seferde 320 bin kişilik bir orduyla Çin’in içlerine daldı. Çin Hükümdarı Kao-Ti’yi, ülkesinin kuzey bölgelerini Hunlara terk ederek, Hun devletine vergi ödemeye mecbur bıraktı. Çinliler, 60 yıl süreyle vergi ödedi. Oğuz Han M.Ö. 174 yılında ölmüştür.


OGUZ HAN
Oğuz Han, Oğuz Destanı’nda şöyle tasvir edilir: “Samur omuzlu, kurt belli bir yiğitti. Gözlerinin içi nur, avuçlarının içi kandı. Kırk gün anasının sütünü emdi, bir daha emmedi. İki üç yaşında iken ata binmeye başladı. Yetişip aklı erer yaşa gelince Oğuz’a haber verdiler ki yakın ormanda bir canavar türemiş, bir iki şehrin sürülerine ve insanlarına aman vermiyor. Oğuz Han Ormana gitti, bir geyik buldu ve ortalıkta bir ağaca bağladı gitti. Ertesi gün gelince geyiği yenmiş buldu. Bu sefer bir ayı buldu, yine o ağaca bağladı ve gitti. Daha sonra geldiğinde onun da kemiklerine rastladı. Bu defa kendisi o ağaca dayanıp gecelemeye başladı. Hazır ava alışan canavar geldiğinde, başıyla Oğuz’un kalkanına dokundu, dövüştüler; o, canavarı yendi. Kesti başını getirdi; komşu şehir ve köy halkı düğün bayram ettiler. Büyükler bir araya gelip kendilerini bayrağı altında birleştirecek olanın bu Oğuz olduğunu anladılar. Hepsi onun çevresine toplandılar.”
OĞUZ HAN’IN DUASI
Ulu Tanrı,
Güzel Tanrı,
Görklü Tanı,
Gök Tanrı
Sen Türk’ü, Türk Yurtlarını Koru!..
TÜRK’ü yiğitlikte daim et !
TÜRK’ü erlik davasıyla yaşat !
TÜRK’ü gerçekçi yap !
TÜRK’ün gönlüne her şeyden önce, hatta kursağına ekmek koymadan evvel TÜRK’lük sevgisini koy !
TÜRK’ü ideal ile yaşat ve ideali hakikat yapmaya çalışsınlar !
Törelerini canları gibi saklat !
TÜRK’e zevk ve rahat verme ! Bilakis zahmete alıştır ! Zahmetle yürekleri, bedenleri demir olsun ! Bu sayede onlara yüksek çalışma kudreti ver !
TÜRK’ü faal, cevval et.
TÜRK’e değişmez bir seciye ver ! Zamanla seciyesi değişmesin!
TÜRKÜ Düşman şerrinden sakla !
Güzel Tanrı
TÜRK’ten hırsız, namuzsuz türerse hemen kahret !
Namussuz bir tek TÜRK yaratacağına, dünyayı yık daha iyi !
Ne kadar korkak TÜRK varsa hepsini helak et !
Dönek TÜRK yaratma !
TÜRK’ü her milletten cesur yarat ! Öç almayı TÜRK asla unutmasın !
TÜRK toprağında hürler yaşasın. Adaletten başka bir şey hüküm sürmesin !
TÜRK’e tabiata karşı sevgi ver !
TÜRK yurdunda yoksulluk o kadar azalsın ki fakirlik suç sayılsın !

Geleceğin Türk savaşçısı, askeri eğitime daha çocukluk çağında başlamaktaydı. Özellikle çocukların oynadıkları oyunlar, askeri eğitim için önemli bir vasıta olmaktaydı.
Mesela annesinin yardımından kurtulup yürümeye başlayan Türk çocukları ”koyunların sırtına binerek, önce farelere, gelinciklere ve kuşlara, daha sonra tilkilere ve tavşanlara ok atmak ” şeklinde oynadıkları oyunlarla adeta ilk askeri eğitimlerini yapmaktaydılar. Çocuklar bununla kalmayıp oyuna başladıkları askeri eğitime tıpkı yetişkinler gibi atlara binmekle devam etmekteydiler.
Her Türk savaşçısı ata binmeyi ve at üzerinde ok atmayı da çocukluk çağında öğrenmekteydi. Hatta, Kazak Türkleri konar-göçerlerinde 3-4 yaşlarındaki çocukların rahatça ata binebilmeleri için özel eyer takımları bile vardı. Çocuklar kendilerine sağlanan bu imkanlarla daha önce koyun sırtında yaptıklarını bu defa at üzerinde tekrarlayarak eğitimlerini pekiştirmekteydi. Böylece onlar gençlik çağına gelip Türk ordusuna katıldıklarında çok iyi ata binmekte ve at sırtında ok atabilmekteydiler. Bundan sonra sıra at sırtında silahları kullanmakta ve yeteneği geliştirmekteydi.
Türk orduları, saldırı durumuna göre eğitilmekte ve düzenlenmekteydi. Eğitimler, genellikle canlı ve hareketli hedefler üzerinde yapılmaktaydı. Bu hususta ; avlar, yarışlar ve çeşitli sportif faaliyetler savaş eğitimi için birer vasıta olarak kullanırlardı

Eski Türk askeri eğitimi ; emre itaat, anında karar verme ve gösterilen hedefi vurma gibi bugün de geçerli temel ilkelere dayanmaktaydı. Tarihi kayıtlara göre bu ilkelere dayanan eğitimi ilk defa Büyük Hun Hükümdarı Başbuğ Mete uygulamıştır.
Türkler atlı kavimdi. Atlı kavim, at yetiştiren ve hayatı at üstünde geçen, hatta yere atın ayaklarıyla basan kavim demekti. At hız demek, savaş demek, savaşta galibiyet demekti. . At sahibinin rütbesine, makam ve mevkiine uygun giysilerle giydirilip, kuşandırılan, süslenip bezenen insanlaşmış bir dosttu. Kaderi insan kaderine bağlı olan bu duygusal hayvanları Türkler adam yerine koymuşlardı. Onun için de ordular yalnızca insan demek değil, biraz da atlar demekti. Türkler devrin en hareketli ve en etkili askerine sahipti. Çünkü ordularının çoğu atlıydı.

Kaşkarlı Mahmut , Divân-ı Lügati't-Türk'ün önsözünde

Tanrı'nın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi. Ve yer yüzüne hakim kıldı. Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı. Dünya milletlerinin yuları Türkler'in eline verildi. Türkler Tanrı tarafından bütün kavimlere üstün kılındı. Haktan ayrılmayan Türkler, Tanrı tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi. Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu. Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi. Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular. Cihan hakimi olan Türkler'e herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya nail olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder